"Banyom uzundur, 3.5 saat sürer!"
"20 yıldır kendimle ve özel hayatımla ilgili bu denli geniş bir röportaj yapmadım" diyen Bülent Ersoy: Bana "Niye kocaların senden küçük?" diyorlar... Ne yapacaktım yani? Ağzından salyası akan, prostatlı adamla mı evlenecektim? O yaşlı, ben yaşlı. Hep zevklerimi dolu dolu ve yukarıda yaşadım. Ama kalitemle yaşadım, hiç avamlaşmadım
- Yaşam
- Giriş Tarihi: 00:00 | 30.07.2011
- Güncelleme Tarihi: 10:15 | 30.07.2011
Ama heyhaat! Herkesin ağzı mühür.
Tek kelime söylemiyorlar. Artık korkudan mı, Ersoy'a duydukları hürmetten mi bilemedim. Tabii en kuvvetli ihtimal şu: Diva özeline kimseyi sokmuyor!
O zaman, iş başa düşüyor. Hadi bakalım, "Röportajcıyım" diye gek gek ortalarda dolanıyordun İzzet Efendi; eldeki üç-beş doneyle yap bir röportaj da görelim!
GÜNAYDIN'ın kaptanı Şirin patron, hedef olarak Bülent Hanım'ı gösterince, dört bir koldan evini kuşatmaya gittik. Ama ne kapıdan girebildik, ne bacadan! Meğer evi Bülent Ersoy'un mabediymiş ve kimseyi almazmış. Demek ki onu dışarıda ağırlayacağız…
Masalar donatılıyor ve sohbet başlıyor...
Kimi zaman hüzünleniyor, kimi zaman neşeleniyor Bülent Hanım. Bir ara masaya gelen davulcuyla oynayıp para bile yapıştırıyor. Söylediğine göre; 20 yılı aşkın bir zamandır bu denli geniş kapsamlı bir söyleşi yapmamış! "Bu insanın yaşadığı hayatı yeniden hatırlaması demek. Benden çok şey alıp götürmüş o hadiseler. Aynen o anki gibi yeniden yaşıyorum her şeyi. Belki o yüzden istemedim uzun uzun söyleşiler yapmayı" diyor. Ama bizimki söyleşi değil ki; derinine bir muhabbet…
Aynen... Çok gençken anneciğim haftada bir para bırakırdı eve. Utanarak alırdım ama o 100 lirayla bir hafta idare ederdim.
ÇOK SÜSLÜ KOKONAYDIM
Çok süslü kokonaydım. Parfüm alırdım kendime bol bol. Çok şık giyinirdim kendi stilime göre. Hayatımda hiç ucuz olmadım. Hep pahalı olmuşumdur!
Tabii! Ben o 100 lirayla bile pahalı oldum. Bir tane aldım ama marka giydim. Yeşilli emprimeli bluzum içimde, yeşil pantolon, saçlarım yele gibi…
Hem de nasıl… Hani kadınlar "Ah, sen benim gençliğimi görecektin, ben ne canlar yaktım" der ya; ben de öyle çok güzeldim.
Pek çok. Sizin de bildiğiniz gibi... (Nereden biliyorsam artık...)
Konservatuar son sınıftaydım, rahmetli hocam Melahat Pars, Fahrettin Aslan'la tanıştırdı.
Evet, orada Müzeyyan Senar da vardı. Elim ayağıma dolaştı. "Bu çocuk sizi çok seviyor, bir dinler misin?" dediler.
"Aa, bu benim gibi okuyor ayol" dedi.
Müzeyyen abla, Fahrettin Bey'e, "Bu çocuğu yarın öğlen 12'ye kadar bağladın bağladın; bağlayamadın hem sen, hem Türk musikisi çok önemli bir sesi kaybedecek!" dedi. Sonra Fahri Bey çağırdı. Gittim. "Seni ayın 14'ünde, Cuma günü, bayram programında sahneye çıkartacağım" dedi.
Gönül Akkor assolist, beni solist altına koydular. Kadın istemedi tabii...
Tanımıyor da ondan hayatım! 'Bayram programı' dedin mi, her şey fevkaladenin fevkinde olmak zorunda! Gönül de demiş ki telefonda; "Çocuk çok iyi söyleyebilir ama biz rakiplerle mi savaşacağız, yeni birini mi lanse edeceğiz?" Yerden göğe kadar haklı! Kadın savaşa çıkıyor.
Kafası atıyor, Gönül'e kapıyı gösteriyor. Böylece bendeniz, bir gecede assolist oluyorum.
Evet, daha Erkoç'um... Ateşböceği Ercan'la Müjdat Gezen, "Böyle dik ve sert bir soyadı olmaz, yumuşatalım biraz" dediler ve Behiye Aksoy'un soyadından bir parça alıp benimkine monte ettiler.
Heyecandan pır pır çarpıyor kalbim. Gazino dolacak mı diye?
450 kişilik salon kapılara dek dolu.
Öyle ama sonra öğreniyorum ki esas gelenler 33 kişiymiş! Üstünü Fahri Bey doldurmuş; o da onun cinliği...
Öyleydi. Çıktım 'Tut-i mucize guyem, ne desem laf değil'i okumaya başladım. Sahnem bitti. Fahrettin Aslan hüngür hüngür ağlıyor... "Bir kumar oynadım, kazandım" diye bağırıyor. İlk kez ağlarken görüyor herkes. Behiye Hanım da "İlk kez ağlıyor" demişti. Adamın karısı, bilmez mi? "Anlatırken bile tüylerim diken diken oldu" diyeceğim ama tüyüm de yok ki! Ama kökleri kalktı.
10 bin lira alıyordum. Fahri Bey, annemi de bankadan çıkarttı, ona da yanımda olsun diye 5 bin lira veriyordu. Ben üç sene yarı açık cezaevinde yaşadım. Gazinodan eve, evden gazinoya anneciğimle birlikte... Eski arkadaşlarımla görüşme imkanım da yoktu.
"Şimdi çok sıkılacaksın ama bir gün anlayacaksın" derdi; "Sen hiçbir starı sokaklarda gördün mü? Günü geldiğinde poponu açsan bile olay olacak, artıya dönecek. Ama şimdi açsan, sokakta yürüdüğünle kalırsın."
Ama bir gece canıma tak dedi... Eski arkadaşlarım, Moda'ya dondurma yemeğe gidiyorlarmış. Benim de canım çekti, gencim... O kuş kadar beynimle koca Fahrettin Aslan'ı kandıracağım...
Yok ama Fahri Bey'in şoförü getirip götürüyor. O gece beni eve bıraktı. O gidince arkadaşlarım gelip aldılar beni.
BİR TOKATLA UYANDIM
Meğer Fahri Bey şoförün arkasına da başka birini takmış, onun arkasına bir başka birini. Hepsi de beni takip ediyormuş. Neyse eve döndüm, yattım... Ezan vakti öyle bir tokatla uyandım ki, sağlı sollu... Öyle bir acı ki, hâlâ burnumun direği sızlar. Karşımda Fahri Bey, "Ulan sen beni kandıracağını mı zannettin?" diyor: "Maksim'in önündeki o iki metrelik levhaya Bülent Ersoy adını ben yazdırdım. İndirmem 10 dakikamı almaz!"
Hem de nasıl? Çıldırmış gibi bağırıyor! "Ulan" dedim kendi kendime, "idama gideceksem de şerefimle gideyim." Gözümü karartıp konuştum. "Evet, benden bir Bülent Ersoy yarattınız, sahip olduğum her şeyi verdiniz ama yaşamın anlamı kalmadı, biraz özgürlük istiyorum!" dedim, "İsmime, sizin isminize halel getirecek hiçbir şey yapmadım!" Ama yanaklarım şişmiş, morarmış…
Ömrümde yemedim.
EŞEĞE SAMAN VER, KENDİNİ YARIŞ ATI SANSIN
Bana "Niye kocaların hep senden küçük?" diye soruyorlar...
Konfor ve zevk duygusu... Hem sonra ne yapacaktım yani? Ağzından salyası akan, prostatlı adamla mı evlenecektim? O yaşlı, ben yaşlı. Hep zevklerimi dolu dolu ve yukarıda yaşadım. Ama kalitemle yaşadım, hiç avamlaşmadım.
Duruma göre... Aşırı kıskanç değil. Benim kıskançlığım, sevdiğimi biri ile paylaşıp paylaşmamakla ilgili değil… Aptal yerine konmamak ile ilgilidir her şey.
BEYAZ ADAM HİÇ SEVMEM
O kuş beyinleriyle "Bülent Ersoy'u da kucağıma oturttum" diye düşünürlerse biter iş. Asla dönüp bakmam. Sonra da "Sen demek ki sevmemişsin" derler. Hadi ya! Ben çok sevdim, köpek gibi sevdim ama sen benim sevgimi hak etmemişsin gerizekalı. Biz 'ipsizleri' bilmem ne meydanından alıyoruz, sefa meydanına getiriyoruz, bir de yapılana bak. Eşeğe saman verince kendini yarış atı zannediyor!
Tam tersi oldu cidden. Beyaz adam hiç sevmem aslında. Korktukları gelirmiş insanın başına. Allah'tan bu sefer ki o kadar beyaz değil.
İzmir'de. Annesi arkadaşım zaten, Şeyda.
Var var. Bu üçüncü, o da İzmir'den. Allah'ıma şükür üçledik…
İkizler…
Ben de öyleyim, belli değil mi? Doya doya yaşarım aşkı ama herkesi de beğenmem…
Okuduğum kitabı, bir daha okumam!
KRALLA KIRIŞTIRIRDIM
Zaten Fahri Bey'le flört ediyordum...
(Basıyor kahkahayı) Yaz yaz… Platonik bir şeyimiz vardı diyelim. Behiye'ye tabii biraz ayıp olmuştu. Çünkü biz Fahri Bey'le kırıştırırken, bir matinede sesim gitti; Behiye Hanım kendi ilaçlarını verdi. Benim yaptığım da olacak iş değil! Ama ben istemiyorum ki, Fahri Bey istiyor beni. O kadar güzeldim ki...
Eh biliyor da, bilmiyor gibiydi işte. Çok büyük hanımefendidir. Anlamaz olur mu?
YEMEĞE GİDERKEN PASTIRMAMI DA GÖTÜRÜRÜM!
Her şeyimi götürürüm. Çünkü istediğim bir şey orada olmazsa, cinayet çıkar.
Nur'a da öyle... Onun evindeki sofra da, Allah'ı var; ihtişamı ve sunuşu ile fevkaladenin fevkinin de fevkindedir. Ama ben yine de pastırmamı götürürüm.
KIYMAYI ÇİĞ ÇİĞ YERİM
Tabii anca, alışveriş falan. Zaten ağırkanlıyım. Etlerimi Günaydın'dan alırım. Kavunum, karpuzum, yağlı beyaz peynirim derken saatler geçer. Domates, biber, patlıcan, kereviz ağzıma koymam.
Bayılırım. Soğansız yemek yemem. Önce kare kare soğanlar, hep aynı hizada doğranacak, bilhassa zeytinyağlılarda.
Evet, gün boyu buz yerim.
Evet doğru… Soğan, tuz, karabiberle çiğ çiğ yerim kıymayı. Ayol nereden öğrendiniz bunları?
TARKAN'DA KENDİMİ GÖRDÜM
Tarkan beyefendi hakikaten teveccüh buyurdu. "Ben sizin sesinizle büyüdüm" dedi ve hem kendi eserini verdi, hem o eseri benimle birlikte okudu. Bayramda çıkıyor kasetim…
Çok naif bir çocuk, çok hassas, ürkek… O da çabuk kırılıyor. Kendimi gördüm onda.
Bir Allah, bir ben biliyorum…
Nöbetçi eczane gibi, oraya çıkmak, o kadar önemli değil. Birilerinin altında sahneye çıkıp, bir buçuk şarkı söyleyip, kafamı uzatmadım ben Olympia sahnelerinden. 3.5 saat boyunca solo okudum.
BEN HEP EDEPLİ BİRİ OLDUM
Şimdi iç çamaşırı değiştirir gibi partner değiştiriyor insanlar. Bırakın sanatkârı, normal insanlar da çokeşli yaşıyor. Ben hep edepli oldum. Toplumun örf ve âdetlerine riayet eden oldum.
Nikahsız beraberlik yaşamadım. Oysa ben gece bir adamı almışım, sabah da yıkanmış, paklanmış, kapının önüne koymuşum. Yapsam kimin ruhu duyar?
TİTİZLİKTEN HALVETİ DE ÇOK NADİR YAPARIM
TEK SAYI TAKINTIM VAR
GÜNAYDIN