ANALİZ İrticayla mücadele adı altında Batıcılık!

Türkiye Cumhuriyeti ilk yıllarında özellikle de tek parti iktidarında yönünü Batı'ya çevirdi. Ancak Batılılaşma adı altında ya dini değerler tamamen yok sayıldı ya da bu toprakların insanı aslından koparıldı. Aksini savunanlar ise her dönem 'gericilik' ile suçlandı ve ortaya kendine yabancı bir toplum çıktı. İşte Türkiye'nin sancılarını uzun yıllar çektiği Batılılaşma hikayesi...


Tanzimatla birlikte Osmanlı'da yükselen Batıcılık hareketi kısa sürede din karşıtlığına dönüştü.
Abdullah Cevdet ve İbrahim Temo gibi tanzimat dönemi aydınları, manevi değerlere ağır hakaretlerde bulunuyor, Tevfik Fikret gibi bir takım şairler dini değerleri yerden yere vurarak geri kalmanın faturasını İslam'a çıkarıyorlardı.
Osmanlı'nın çöküşe geçmesiyle, din karşıtı anlayış da zirve yaptı. Vatan, ulus, vakit, cumhuriyet ve benzeri gazeteler; resimli hafta, akbaba, resimli ay gibi süreli yayınlar, Batı ile aradaki farkın yalnızca bir şekilde kapanacağının propagandasını yapıyorlardı: dini bu topraklardan söküp atmak.
Vatan gazetesinin sahibi Ahmet Emin Yalman, Akşam gazetesinin kurucusu Necmettin Sadak bu isimlerden yalnızca bazılarıydı. Yine dönemin popüler dergilerinden Resimli Ay'ın kurucusu Zekeriya Sertel ve derginin pek çok yazarı da aynı görüşü dillendiriyordu. Bugün yaşadığımız hayatın maziye nispetle yeni bir hayat olması için yalnız eski ile ilgimizi kestiğimizi söylemek yeterli olmaz. Geçmişe ait bütün kurumların ve kurumların en önemlisi olan medeni ve sosyal kanunlarımızın değişmezi lazımdır.
Tek parti iktidarında dini değerler ya tamamen yok sayılmaya ya da aslından koparılmaya başlandı. Dini değerlerle açıkça alay ediliyor, din adamları küçük düşürülüyor, maneviyata ait ne varsa gericilik ile bağdaştırılıyordu.
Araştırmacı Yazar Sadık Albayrak'ın gözler önüne serdiği belgeler, yakın tarihimizde irtica ile mücadele adı altında nasıl bir Batıcılık faaliyeti yürütüldüğünü ortaya koyuyor.

Son dönem Osmanlı ve genç Cumhuriyet döneminde mütedeyyin camianın yaşadığı zorlukları bu resmi belgelerde görmek mümkün.
Söz gelimi emniyet müdürlüğü tarafından İstanbul müftülüğüne gönderilen 27 Aralık 1938 tarihli bu yazı İnönü ChP'sinin dine ve din adamlarına bakış açısını özetler nitelikte...

Bu sene Ramazan'da camilerde vaz etmelerine müsaade edilen bazı vaızların, mevzu haricine çıkarak rejim aleyhinde sözler sarf ettikleri görülmüştür. Bu itibarla bundan böyle ramazan ayı ile sair günlerde halkı tenvir ve irşad için vaz edecek olanların durumları evvel emirde esaslı surette vilayetlerce incelendikten sonra müftülüklerce vaaz vesikası verilmesinin usulü ittihazı başvekaletçe de tasvip edilmiştir. Bu emre göre hareket edilmesini ehemmiyetle rica ederim.
Kısacası cemaate hitap edecek imamlar ve vaizler, önce Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) kendilerini ispatlamak zorundaydılar. Yalnızca iktidarın vaaz vesikası verdiği hocalar konuşma yapabilecekti.

Cumhuriyet prensiplerine karşı iyi durum ve hareketi sabit olduğu takdirde...
Kur'an öğrenimi konusunda da aynı yaklaşım vardı. Kur'an-ı Kerim hocaları polisin idaresi altında bulunuyorlardı. Kaç camide ve hangi saatler arasında Kur'an dersi verildiğinin hesabı da tek tek soruluyordu.

Yalnız dört tane Hıfz-ı Kur'an dersanesi vardır. Gönderilen çizelgede ise beş camide Hıfz-ı Kur'an dersanesi olduğu anlaşılmaktadır.

İstanbul Müftüsü Fehmi Ülgener'in İstanbul Valiliğine gönderdiği yazı Türk halkının hangi şartlar altında kutsal kitabını öğrettiğini ve öğrendiğini gözler önüne seriyor:

İstanbul vilayeti yüksek makamına, Kur'an öğreticilerin daimi surette mahalli polisin ve kültür çevirgenliğinin (idarecilerinin) murakabesi (gözetimi) altında bulunmaları için, dershane yerleri ile çalışma saatlerinin makamı-ı alilerine bildirilmesi...
Tek parti iktidarı döneminde camiler CHP'nin parti programında yer alan etkinlikler için kullanıyor, hutbelerde vaizlerin ne söylemesi gerektiği de dikte ediliyordu.

Haftamız içinde bütün camilerde halka verilecek vaaz ve hutbelerin şu mevzular etrafında yapılması: yerli malı kullanmanın bir ulusal borç olduğunu, bunun yurt ve ulus için faydaları... Ancak camilerde ibadetlerin aslına uygun biçimde yerine getirilmesine şiddetle karşı çıkılıyordu. Hatta müftüler korkudan ezan, tekbir ve kametin Türkçe okunması için kendilerine genelge gönderilmediğini hatırlatmak zorunda kalıyorlardı.

"Ezan, tekbir ve kametin Türkçe yapılmasına dair olan tamim dosyalarımızda bulunamadığından bir suretinin çabucak çıkarılıp fetva evimize gönderilmesine müsaade buyurulmasını saygılarımla dilerim."

İşte Cumhuriyet Halk Partisi'nin unutturmak istediği mazisinde saklanan gerçeklerden bazıları...

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.