Türkiye Orta Doğu'da ne yapıyor!

Türkiye, onlarca yıl sonra orta doğu coğrafyasındaki gelişmelere seyirci kalmıyor, tarihin kendisine bıraktığı mirasın gereğini yapıyor. O miras, en zor şartlar altında bile bu ulusu, mazlum halkların yanında olmaya zorunlu kılıyor. İstiklal mücadelesi yıllarında olduğu gibi.. Anadolu halkı, var olma savaşı verirken bile nasıl Müslüman kardeşlerinin yardımına koşmuş, nasıl büyük fedakârlıklar yapmış, analizimizde…

A HABER - Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesi olarak tarihten gelen büyük bir mirasın sahibi...
Türkiye artık bu mirasına sırtını dönmüyor, İslam dünyasıyla kopan bağlar yeniden tesis ediliyor. Daha çok mazlumların yanında yer alınıyor.
Türkiye'nin yeni siyasetini anlayamayan çevreler, neden Türkiye kabuğuna çekilmiyor, neden başkasının işine karışıyor, neden mazlumlara yardım ediyor; Arakan'da, Yemen'de, Etiyopya'da, Bangladeş'te, Somali'de, Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de Türkiye'nin ne işi var diye eleştiriler yapılıyor.
Oysa asırlardır bu coğrafyada hüküm süren bir imparatorluğun mirasçıları olduğumuz görmezden geliniyor, bu ulusun tarihi, adeta bir insan ömrü süresine indirgeniyor.
Etle tırnak olmuş, kederde ve sevinçte yüzyıllarca bir arada yaşamış Türk ve Müslüman dünyasının bayraktarlığını yapan bu ülkenin en kötü koşullarda bile Müslüman kardeşlerine sırtını dönmediğini unutuluyor.
İstanbul işgal altındayken, bir avuç buğdayın hesabının yapıldığı İstiklal mücadelesi yıllarında bile, Gazi Mustafa Kemal başkanlığındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti, açlıkla boğuşan Müslüman Türk kardeşlerine sırt çevirmiyor.
Şimdi örneklerle meseleyi anlatalım... Kurtuluş savaşı yılları.. Sevr dayatmasını reddeden bu millet, o dönemin büyük emperyalist güçleri ile işbirlikçilerine karşı topyekûn bir mücadele başlatıyor.
Düşman Anadolu topraklarından sökülüp atılmaya çalışılırken, TBMM hükümetine çeşitli talepler, başvurular geliyor. Hiçbir mebus, 'biz kurtuluş savaşı veriyoruz' başka sorunlarla ilgilenmeyiz" demiyor. İslam dünyasının problemlerine çareler aranıyor.
TBMM'ye yapılan başvurulardan biri, Rusya Müslümanlarından geliyor.. Rusya, Bolşevik devrimi sonrasında büyük bir kıtlıkla boğuşuyordu. Ama en büyük açlığı, sefaleti Müslümanlar çekiyordu. Yardım isteyecekleri tek bir yer vardı.. Onlar da öyle yaptılar..
Rusya Müslümanları Nezaret-i Diniye Reisi Kadı Rızauddin bin Fahrettin ile açlara yardım komisyonu reisi Kadı Keşşafuddin Tercümani imzalarıyla Meclis'e gönderdikleri mektupta, içinde bulundukları durumu şöyle anlattılar:
"1921 senesi baharında sefalet içinde bin türlü zorluklarla mücadele eden halkın başına benzeri dünya tarihinde görülmemiş bir afet, destanlarında işitilmemiş bir açlık kâbusu çöktü. Buradaki duruma hakkıyla aşina olmayanlar, 'açlık' belasının feci tablosunu hakkıyla tasavvur edemezler. Yağmursuzluk yüzünden hâsıl olan müthiş kuraklık ekinleri tamamen kurutmuştur. Kuraklık neticesinde yerlerde bitecek ne varsa tamamıyla helak olmuş, ehli hayvanlar çoktan kesilerek yenmiştir. Nebatat ile hayvanatın her nevini yiyip bitirmiş olan halk yalnız ağaçların kabuğunu, çöllerin bayati otlarını yemekle yetinmeyip, toprağı bile yiyip bitirmektedirler.
Açlık en müthiş ve en ağır darbesini İdil havzası ve Ural Dağları eteklerine indirmiştir. Bu yerler, pek eski zamanlardan beri Türk kabileleri Müslüman kavimlerinin oturağıdır. Hal-i hazırda tatar, Başkırd ve Kırgız Türk Müslüman kavimlerinden on iki milyon nüfusun açlık yüzünden ölümü beklemekte olduğu tahmin edilmektedir. Böyle ki İdil havzası ve Ural boylarında yaşayan Müslümanlar, Rusya açlarının en sefillerini teşkil ediyorlar (...)
Bu müthiş felakete maruz kalmış milyonlarla halk insanlık vicdanına hitapla kendilerine yardım bekliyorlar."
Rusya Müslümanları Nezaret-i Diniye Reisi Kadı Rızauddin bin Fahrettin, Açlara Yardım Komisyonu Reisi Kadı Keşşafuddin Tercümani…
Karadeniz'in kuzeyindeki Müslümanların feryadına TBMM hükümeti ve halk kayıtsız kalmıyordu.
Oysa o günler Kurtuluş Savaşı'nın en kritik zamanlarıydı. Silah yoktu, aş yoktu, askerin ayağında çarık yoktu.
Bu fedakâr millet o halde bile seferber oldu. Köylerden çuval çuval unlar toplandı, kıyıda köşede parası olan para, malı olan mal verdi, işçiler günlük yevmiyelerini bağışladı. Yardımlar Hilal-i Ahmer'e yani Kızılay şubelerine ulaştırıldı. Sonra da gemilerle Rusya'ya gönderildi.. Bu millet böyle bir milletti.. Bir mazlum açken kendisi tok yatamazdı.
Türklerin İslam dünyası ile ilgisi karşılıklıydı. O yıllarda İngiliz ve Fransızların kışkırtmasından etkilenmeyen milyonlarca insan için Türkler İslam'ın koruyucusuydu.
Emperyalistlerin elinde oyuncak olmamış, samimi Müslümanların, Türkleri nasıl gördüğünü, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Kayseri Ulu Cami'de okuduğu hutbede çok iyi bir şekilde anlatıyor:
"Hindistan'daki din kardeşlerimiz, İngiliz siyasetinin bize tatbik etmek istediği barış anlaşması metnine vakıf olunca derhal yer yer toplantılar yapıyorlar. Bu müthiş haksızlığı şiddetle protesto ediyorlar. Bu tarzdaki toplantıların birinde, hatibin ateşli konuşmasından son derece heyecana gelen bir genç Hintli dayanamayarak, "Allah-u Ekber" diyor, secdeye kapanıp ruhunu teslim ediyor."
Ali Şükrü Bey hutbede, 14 Temmuz 1920 tarihinde Karaçi'den çekilen bir telgrafı da okuyor:
"Hindistan Müslümanları, pek haksız ve gayr-i adilane olan Türk sulh şartlarını, 13 asırlık dini kurum olan hilafete doğrudan doğruya saldırı sayıyorlar. Avrupa dayanışmasına karşı İslamiyet'i savunmada aciz bir vaziyette oldukları için birçoğu Hindistan'ı Darü'l Harb ilan ederek hicrete karar vermiştir. Şimdiden binlerce halk ingiltere'nin İslamiyet'e karşı olan tutumuna fiili protesto olmak üzere Afganistan'a hicret etmişlerdir.
Geçen hafta 700 kişi trenle Afganistan'a müteveccihen Sind'den hareket etti. Sind ve Pencab'da derin bir heyecan devam etmektedir. Binlerce halk Peşaver yolu üstündeki istasyona koştular ve muhacirleri; vicdanlarını, dinlerini mallarının, mülklerinin üstünde tuttukları için tebrik ettiler. Malyan istasyonunda 25 bin kişi muhacirleri tebrik etti. Lahor'da 50 bin kişi muhacirlere para hediye etti... Ravalpinti ve Peşaver'de aynı heyecan sürmektedir. Yalnız Sind'den 50 bini aşkın halk hicrete hazırlanmıştır. Vaziyeti yalnız, adalete, Müslüman'ın dini hayatına riayet şartıyla sulh anlaşması şartlarında yapılacak esaslı değişiklikler kurtarabilir."
Evet yanlış duymadınız, o dönemin sömürgeci ülkelerinin Osmanlılara yaptığı haksızlık İslam dünyasında böyle yankı buluyordu. Kimi, üzüntüsünden şahadet getirip olduğu yerde ruhunu teslim ediyor, kimi İngilizleri protesto için yerini yurdunu terk edip, başka diyarlara göçüyor, kimi de taa Yemen'den Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne mebus göndermek için başvuruyordu.
Türkiye, yedi düvel ile savaştığı Kurtuluş Savaşı yıllarında nasıl binlerce kilometre uzaktaki soydaşlarına ve dindaşlarına insani yardım ulaştırdıysa, Müslüman topluluklar da Türkler için benzer hassasiyetler taşıyordu.
O dönem aynen bugün olduğu gibi emperyalist güçler Müslümanların kanını emmek için Ortadoğu'ya üşüşmüş, yanlarına da kendi halkına ihanet eden yerel işbirlikçileri almışlardı. O dönem bu ulus ne yaptıysa şimdi de aynısını yapıyor. Halkına ihanet eden yerel işbirlikçilerin karşısında, mazlum halkın yanında yer alıyor.
Kısaca söylemek gerekirse, bu coğrafya insanının kaderi birlikte yazılmış, hamuru birlikte yoğrulmuş. Bugün olan da, o kader birliğinin devam etmesinden itibaren..

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.