Kılıçdaroğlu niye 'ben Türkmenim' dedi?

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, ''Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki 'Başbakan soy sop meselesini gündeme getiriyor.' Bizim kimsenin soyu sopu ile derdimiz yok'' dedi.

Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerine yanıt verdi. CHP'nin son genel seçimde yüzde 26 oy aldığını anımsatan Çelik, ''Kılıçdaroğlu'nun bu hallerinden, bu tutarsızlığından dolayı 20'nin altına düştüğünü gösteriyor. Yazık, günahtır, bu memlekette gerçekten bir muhalefet problemi var'' dedi.
Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerini yaparken, ''namus'' ve ''şeref'' gibi kavramları kullandığını dile getiren Çelik, şunları söyledi:
''Bunlar halkın gözünün içine baka baka söylenen şeyler. Efendim bu namus, şeref kavramları bu kadar ayağı mı düştü? Bir de bir üslup geliştirdiler. Başbakana 'Recep Bey' diye başladı, 'sen, yüreğin yetiyorsa, adam gibi adamsan, şerefliysen, namusluysan' diye başlayan cümleler... Bunlar siyasette sahibini küçülten laflardır.
Siyasetin bir nezaketi vardır. Siyasetin bir ciddiyeti vardır. bunu yaptığınız zaman siyasete zarar verirsiniz, kendinize ve partinize zarar verirsiniz. Kem söz, sahibine aittir, söyleyenin ağzını kirletir. Bunu defalarca söyledik ama ne yazık ki bunları söylemeye devam ediyorlar.''
-''Soy sop meselesi''-

Kılıçdaroğlu'nun ''Başbakan Erdoğan'ın soy sop meselesini gündeme getirdiğini'' ifade ettiğini anlatan Hüseyin Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki 'Başbakan soy sop meselesini gündeme getiriyor.' Bizim kimsenin soyu sopu ile derdimiz yok arkadaşlar. Soy, sop milliyetçiliği yapmayı en hafifinden basitlik ve hafiflik olarak kabul ederiz. Bizim defterimizde böyle bir şey olmaz, bizim kitabımızda soy sop milliyetçiliği yapmak, onun bunun soyuyla, sopuyla, diniyle, mezhebiyle ilgilenmek yoktur. Sayın Başbakanımızın da benim de söylediğimiz şey şudur: Kendi kendine karşı dürüst olmayan bir lider, halkına karşı dürüst olmaz.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun, Türk olması, Kürt olması, Çerkez olması, Laz olması bizi hiç ilgilendirmiyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun Sünni, Alevi olması da bizi ilgilendirmiyor ama Dersim'li Kürt Alevi bir aileden olan Sayın Kılıçdaroğlu, 'Ben Türkmenim' diye ortaya çıktı. Niçin? Çünkü, 'CHP'de ulusalcılar beni yer' diye korkuyor. Bu korkuların, tabuların atıldığı bir Türkiye olması gerekiyor.
Bakın ilk defa gayrimüslim vatandaşlar, Kürt vatandaşlar, Alevi vatandaşlar, AK Parti döneminde çok rahatlıkla göğüslerini gere gere, Ermeni 'ben Ermeniyim' diyor, Kürt 'Ben Kürdüm' diyor, Alevi 'Ben Aleviyim' diyor, herkes mensubiyeti ve aidiyeti ile utanmayacak bir ortamın oluşması gerekiyor, herkesin buna hakkı vardır. Bizim kimsenin soyu sopuyla derdimiz yok. Sayın Başbakan şunu söylüyor; 'Dersim meselesi bizzat senin dedelerinin muhatap olduğu bir meseledir, senin bir Dersimli olarak, CHP Genel Başkanı olman bunun için bir fırsattır.''
-''Hatadan dönmek erdemdir''-

İnsanların hata yapabildiği gibi, yanlış yapabildiği gibi, kadroların da hata yapabileceğini, organizasyonlar da müesseselerin de hata yapılabileceğini dile getiren Çelik, ''Hatadan dönmek bir erdemdir. Hatasını kabul ettikten sonra özür beyanında bulunmak, özür dilemek bir erdemdir. Bu sizi küçültmez ama maalesef ben CHP'nin bu haline, Sayın Genel Başkanın bu haline acıyorum'' diye konuştu.
Çelik, şöyle devam etti:

''Çıkıp dese ki 'Kardeşim 73 yıl önce gerçekten burada bir vahşet, bir katliam yaşandı ve bundan dolayı benim de bu iktidarda benim genel başkanı olduğum CHP vardı. 'Efendim o zaman başka parti mi vardı' diyor. Ama siz o zihniyetin bir devamısınız. Eğer siz bir babanın varisi iseniz, yani mirasçısıysanız onun alacaklarına da borçlarına da varis olursunuz. 'Ben babamın alacakları ile ilgileniyorum ama borçları beni ilgilendirmez' diyene 'ahmak' derler.

Babanızın alacakları da sizin defterinizde, sizin hesabınızdadır, borçları da sizin hesabınızdadır. 'Biz cumhuriyeti kuran partiyiz' diye övüneceksiniz ama cumhuriyeti kuran partinin iyilikleri söz konusu olacaksa buradan nemalanmaya kalkışacaksınız, fakat o partinin yaptığı hatalar bizim hatalarımız değil... Sevaplar bize aittir, yanlışlar bize ait değil' diyeceksiniz. bu kendi başına çok büyük çelişkidir. Bunu kabul etmek mümkün değil.''

Başbakan'ın sağlığı
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ''Sayın Başbakanımızın sağlık durumu gayet iyi, Allah'a şükür endişe edecek bir durum kesinlikle söz konusu değil'' dedi.
Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve gazetecilerin çeşitli konulardaki sorularını yanıtladı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sağlık durumuna ilişkin bir soru üzerine, şunları söyledi:
''Sayın Başbakanımızın sağlık durumu gayet iyi, Allah'a şükür endişe edecek bir durum kesinlikle söz konusu değil. Malumunuz kendisi taburcu edildi, şu anda İstanbul'da evinde dinleniyor. En kısa zamanda da işinin başına döneceğine, hem parti genel başkanlığına hem Başbakanlık'daki işlerinin başına döneceğine, ülkenin yönetimine tekrar döneceğine inanıyoruz. Sayın Başbakan biliyorsunuz rahat durmaz, bu halde bile orada da bir çok devlet, millet işiyle ilgilendiğine emin olabilirsiniz. Sayın Başbakan'ın dediğim gibi sürekli çalışan, sürekli memleket ile haşir neşir olan, memleketin insanın derdiyle dertlenen bir yapısı vardır. Ama bir an önce sağlığına kavuşmasını ben de diliyorum. Tabi ben doktor olmadığım için de tıbbi detay verecek değilim. Bu aniden olan bir şey değil, önceden planlanmış, tasarlanmış bir tedavidir.''

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, ''Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Başbakanı o malum milli şefleri ile veya tek parti dönemi başbakanlarıyla karıştırıyor'' dedi.
Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a acil şifa dileyerek başladı.
Başbakan Erdoğan'ın rahatsızlığı nedeniyle dün AK Parti'nin TBMM grup toplantısı yapmadığını anımsatan Çelik, ancak muhalefet partilerinin bazı hususları dile getirdiğini ve kendisini bunlarla ilgili açıklamalarda bulunacağını söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Silivri'yi ''toplama kampı'' olarak nitelendirdiğini ifade eden Çelik, şöyle konuştu:
''Bu arada şunu çok sık kullanıyordu: Birileri kapalı kapılar ardından karar alıyor, yargıç altına imza atıyor. Dünkü grup toplantısında da bunu söyledi. Eğer bir ülkede, yargı bağımsız değilse, yargı siyasi erkin hegemonyası altındaysa orada adaletten söz edemezsiniz. Türkiye, güçler ayrılığı prensibini benimsemiştir. Oldum olası hepimiz, yargının siyasalaştığından şikayet ederiz. AK Parti bugün de 'yargının siyasallaşmaması gerektiğini' söylüyor, bundan sonra da söylemeye devam edecek.
Zannediyorum, Sayın Kılıçdaroğlu, tek partili dönem ile herhalde bu dönemi birbirine karıştırıyor.
Başbakana yönelik bir şey söylüyor. 'Bizim kitabımızda söz namustur, verdiğiniz sözü tutun' diyor. Bir taraftan hükümetin yargıya müdahale ettiğinden, bir taraftan yargının vesayet altında olduğundan söz edeceksiniz, bir taraftan da adeta Sayın Başbakana talimat verin bunlar çıksınlar' gibi bir teklifte bulunacaksınız. Bu çok çelişkili bir duruştur. Kabul edilebilir bir tavır değildir.''
-''Yargı herkes için lazımdır''-
Yargının herkes için lazım olduğunu dile getiren Çelik, ''Yargının bozulmasının tuzun kokması olduğunu ben de kabul ediyorum, AK Parti kabul ediyor, hepimiz biliyoruz'' dedi.
Adil yargılanma, tutuklama ve özellikle gözaltı sürelerinin kısa olması gerektiğiyle ilgili herkesin söylediklerinin olduğunu dile getiren Çelik, AK Parti'nin seçim beyannamesinde ''Güven veren adalet'' şeklinde bir kavram ortaya konulduğunu anlattı.
Adaletin seri işlemesi ve adil yargılanma konusuna da değinen Çelik, bu konuda Türkiye'de sergilenen büyük olumsuzluklar olduğunu, bunun mağduru birçok insanın bulunduğunu, bunların giderilmesi için de hükümetin üzerine düşeni, elinden geleni yaptığını söyledi.
Çelik, şunları kaydetti:
''Ancak, 'Silivri toplama kampı' diyerek, sanki oradakiler sokakta rastgele seçilmiş götürülen insanlarmış gibi, sanki bu memleketin altında silahlar fışkırmamış gibi, sanki Türkiye'de binlerce faili meçhul cinayet yokmuş gibi, birçok masum insan oraya toplandı şeklinde peşin hüküm sahibi olmak ne kadar yanlışsa ve o insanların peşinen mağdur olduğunu ve mazlum olduğunu iddia etmek ne kadar yanlışsa, onlar hakkında yargı nihai kararını vermeden önce, onların hepsini yargılamak, mahkum etmek ve onlarla ilgili nihai hükmü insanların dile getirmesi, mahkemelerin değil, insanların dile getirmesi o derece yanlıştır.
Bu Balyoz davası için de Ergenekon, şike davası için de geçerlidir. Bütün davalar için geçerlidir. 'Verdiğiniz sözü yerine getirin' diyor Kılıçdaroğlu, CHP 12 Haziran seçimlerinden sonra 'Ben TBMM'ye gelip yemin etmiyorum' dedi. Sayın Fatih Altaylı'nın programında Sayın Kılıçdaroğlu'na soruldu: Peki 4 yıl boyunca Silivri'deki arkadaşlarınız Sayın Haberal ve Sayın Balbay çıkmazsa siz yemin etmeyecek misiniz? Kendisi 'evet' dedi. Bunu söyleyen Sayın Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı...
Fakat CHP'liler baktılar ki çıkmaz bir yola girdiler, bir çukura düştüler ve bizim kendilerine ip atmamızı istediler. Ama atılan ip, halat olmasa bile pamuk ipliği bile olsa ona tutunup çıkmak istiyorlardı. Çünkü parti içinden kendisine ve yönetime yönelik büyük eleştiriler aldılar. Bunun üzerine çıkış yolları arandı. Netice itibarıyla bizim grup yöneticileri ile görüşmeler yapıldı ve kamuoyuna açıklanan bir metin hazırlandı.''
Çelik, hazırlanan bu metni okuyarak, ''Burada AK Parti hangi sözü verdi de yerine getirmedi?'' diye sordu.
Hüseyin Çelik, ''Yargının yerine kendimizi koyarak, Sayın Balbay'ı, Sayın Haberal'ı diğerlerinden ayırın, bunları çıkarın, şu da kalabilir, bu da kalabilir ama şunları serbest bırakın... Böyle bir şey olabilir mi?'' diye konuştu.
-Milli şefleriyle karıştırdı-
''Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Başbakanı, o malum milli şefleri ile veya tek parti dönemi başbakanlarıyla karıştırıyor. O zaman bunlar oluyordu'' diyen Çelik, ''Çünkü militer bir yargı vardı o zaman. Mahmut Esat Bozkurt'un şekillendirdiği militer bir yapı vardı, CHP'nin şekillendirdiği militer bir yargı vardı. Ama bugün bundan söz edemezsiniz'' ifadelerini kullandı.
Bu metinde AK Parti'nin söyleyip de yapmadığı veya yapmak istemediği bir şeyin olmadığını belirten Çelik, şöyle devam etti:
''Elbette milletin iradesi ile seçilmiş olan insanlar, TBMM'ye gelecekler ve üzerlerine düşen yasama ve denetim faaliyetlerini yerine getirecekler.
Sayın Kılıçdaroğlu'na 12 Haziran seçimlerinden önce soruldu: Siz Ergenekon'dan tutuklu bulunan bazı insanları aday yapıyorsunuz. Yargı bunları bırakmazsa ne diyeceksiniz? 'Yargının kararına saygı olacağız' dedi. Yargının verdiği karar hepimizi bağlar' dedi. Dedi mi demedi mi? Peki bile bile lades yapmışsanız, bu kararı kendiniz vermişseniz, şimdi bunu AK Parti'nin çözmesini nasıl bekleyebilirsiniz. Dolayısıyla kimse bizden yargıya müdahale, kimse bizden yargı üzerinde vesayet oluşturmak beklemesin. Yargıyı da eksikliklerini tamamlayalım, aksaklıkları giderelim acil ve adil bir yargı olsun bunun için elimizden geleni yapalım, yapıyoruz. Yapacağız ama yargıya müdahale anlamına gelebilecek kimse lütfen bizden bir şey beklemesin.''
-''Doğru, yalancıdan başbakan olmaz...''-
Kılıçdaroğlu'nun, Başbakan Erdoğan'a, ''Yalancıdan başbakan olmaz'' dediğini ifade eden Çelik, ''Doğru, yalancıdan başbakan olmaz, anamuhalefet lideri de olmaz, siyasi parti genel başkanı olmaz, olmamalı'' diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun Başbakan'a ''yalancı'' dediğini vurgulayan Çelik, Kılıçdaroğlu'na Nef'i'nin ''Müftü efendi bize kafir demiş. Varsın ben ona Müslüman diyeyim. Yarın mahşer gününde o da çıkar yalancı ben de çıkarım yalancı'' sözüyle yanıt vermek istediğini belirterek, ''Buradaki incelik çok açık değil mi?'' dedi.
Çelik, şunları söyledi:
''Sayın Kılıçdaroğlu, siz 'U' dönüşlerinizle maruf ve meşhursunuz, bilinen bir insansınız. 'Biz Meclis'e gelmeyeceğiz' dediniz, geldiniz. 'Biz yargının verdiği karara saygılıyız, bu hepimizi bağlar' dediniz ama çıkıp Silivri'yi şimdi kampa benzetiyorsunuz.
Sizin söyleyip de yapmadığınız, söyleyip de çark ettiğiniz konuları burada sayacak olsam, bunun için müstakil bir basın toplantısı yapmam gerekiyor...
Ben bir genel başkana ve anamuhalefet liderine 'Sen yalan söylüyorsun' demeyi kendime yediremiyorum. Ama Sayın Kılıçdaroğlu bu söylediklerin doğru değil.''
Kılıçdarolu'nun, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce'nin hükümeti eleştirdiği için soruşturmaya muhatap olduğu yönündeki açıklamasını anımsatan Çelik, İnce hakkında 25 Mayıs 2011'de Yalova'da hükümet meydanında ''izinsiz'' bir konuşma yaptığını, kendisinin değil, yargının iddiasına göre de ''trafiği engellediği için seçim kanununa muhalefetten dolayı'' bir soruşturma açıldığını anlattı.
Bu konuda İnce'ye para cezası verildiğini, bu ceza ile ilgili olarak Adalet Bakanlığına bir yazı yazıldığını, bu bakanlığın da 13 Eylül 2011 tarihinde başbakanlığa bir fezleke düzenleyerek gönderdiğini ifade eden Çelik, bu yapılan işlemlerin ''seçim kanununa muhalefet'' nedeniyle yapıldığını söyledi.
Çelik, ''Kılıçdaroğlu, hükümeti eleştirdiği için soruşturmaya muhatap kılındılar diyor. Bu da yalan...'' dedi.
-Kayseri belediyesiyle ilgili iddialara yanıt-
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki, 'HSYK üyeleri gittiler, Kayseri'de kamp kurdular ve kovuşturmaya gerek olmadığı kararının mahkemeden aldılar ve geri döndüler.
Bakın CHP'li bir grup milletvekilinin şikayeti üzerine yeni dosyaları mahkemenin vermesi üzerine, mahkeme 28 Eylül 2011 tarihinde ayırma kararı veriyor. Bakın bu ne zaman? Bu HSYK üyelerinin Melikşah Üniversitesindeki bir etkinliğe katılmak üzere Kayseri'ye gittikten 1 ay 1 gün önce. HSYK üyeleri Kayseri'ye 27 Ekim 2011 tarihinde gidiyorlar. Öte taraftan bu olayda kovuşturmaya gerek olmadığı, yani takipsizlik kararının çıktığı gün ise 24 Ekim 2011. Yani bu kararın çıkmasından 3 gün sonra.
Mahkemeden takipsizlik kararı, kovuşturmaya gerek olmadığı kararı çıkıyor, Kayseri Belediyesi ile ilgili iddialara ilişkin CHP'lilerin müracaatı üzerine. Bunlar bu karar çıktıktan 3 gün sonra HSYK üyeleri bir etkinlik için üniversiteye gidiyorlar ve Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki, 'HSYK üyeleri orada kararı alıp geri dönüp geldiler'. Bu da yalan. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Siz bir şey söylersiniz, kamuoyunu o anlık aldatabilirsiniz, ama üst üste söylediğiniz bu doğru olmayan şeylerden dolayı siz kamuoyun nezdinde güvenilirliliğinizi yitirirsiniz, bitirirsiniz.''

Kökümüz eskiye dayanır

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ''Bu ülkede tabularımızı atacağız ayaklarımızın altına. Türkiye Cumhuriyeti devleti, evet 1923'te kurulmuştur ama bizim kökümüz 1923 yılında falan değildir. Biz kökü mazide olan ati bir devletiz'' dedi.
Çelik, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik eleştirilerde bulunan Hüseyin Çelik, ''Kemal Kılıçdaroğlu, Türk siyasetinde hakikaten çok pişkin bir şekilde çarpıtmanın ne olduğunu ortaya koymuş olan bir kimsedir. Diyor ki 'Ankara'da top sesleri duyulurken, biz buraya ölmeye geldik' diyen Diyap Ağa'lardan söz ediyor. Diyap Ağalardan biz de iftihar ediyoruz'' dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Başbakan Erdoğan'ın söylediği bazı sözleri gündeme getirdiğini belirten Çelik, Kılıçdaroğlu'nun, 'Milli Mücadele devam ederken, Sayın Kılıçdaroğlu'nun ecdadı bu kahramanlıkları sergilerken, Sayın Başbakan'ın da babası, dedesi kümeslerde saklanıyormuş'' ifadelerini kullandığını kaydeden Çelik, Başbakan Erdoğan'ın bu sözleri Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Silivri toplama kampı' ifadesine yönelik olarak söylediğini ifade etti. Başbakan Erdoğan'ın bu konudaki sözlerini okuyan Hüseyin Çelik, şöyle konuştu:
''O zamanlarda kümeslerde gizlenen insanlar niçin gizleniyordu biliyor musunuz? 'Sen Arapça ezan okuyorsun' diye jandarma dipçiğiyle muhatap olduğu için orada gizleniyorlardı. 'Sen elifba cüzü bulunduruyorsun' diye insanlar takibata uğradıkları için oralarda saklanıyorlardı. İnsanların dini pratiklerini yerine getirmelerine, dininden, diyanetinden dolayı tek parti dönemi hegemonyasına muhatap olan bu insanlar kendi devletinden, kendi devletinin şerrinden korunmak için oralara saklanıyorlardı. Sayın Kılıçdaroğlu öyle anlatıyor ki onun dedeleri İstiklal Savaşı esnasında Ankara'da kahramanlık sloganlarıyla ortaya çıkarken, Sayın Başbakan'ın dedesi, babası da samanlıklarda, kümeslerde saklanıyormuş... Bu kadar yalan, bu kadar çarpıtma, bu kadar yırtma, yapıştırma bugüne kadar görülmedi. Dün Sayın Kılıçdaroğlu'nu dinleyen insanlar, Sayın Başbakan gerçekten öyle şeyler söyledi zanneder...
Sayın Bahçeli'nin söylediği bir şey var. Hakikaten ben MHP'li arkadaşlarımın ferasetine bunu havale ediyorum. Türkiye'de milliyetçi muhafazakar gibi bir kavram vardır. Sayın Bahçeli ve ekibi ulusalcılık konusunda CHP ile aşağı yukarı aynı noktaya geldi. İstiklal Mahkemelerinin zulümlerini, 'kuruluş döneminin olağanüstü yargılama anlayışı' diye nitelendiriyor. Yani İskilip'li Atıf Hoca'yı, Kel Ali, Ali Çetinkaya önce asacak, sonra şahitleri dinleyelim diyecek... Bu sadece bir örnektir... Sayın Bahçeli çıkıp diyecek ki, 'Bu olağanüstü dönemlerin yargılama usulüdür. Bu da normaldir, meşrudur. Bunu meşru göreceksiniz'... Kel Alileri kutsayacaksınız, ondan sonra da bir başkasının, Sayın Başbakan'ın, AK Parti'nin de bölücülük yaptığından söz edeceksiniz... Buna tek kelime ile pes diyorum.''
-''Güneydoğu'da vatandaşa dışkıyı Türk Milleti yedirmedi''-
Tarihin öğrencilere masal olsun diye okutulmadığını belirten Hüseyin Çelik, tarihten ders ve ibret alması gerektiğini dile getirdi. Çelik, olumsuzluklara bir daha düşmemek, güzel tarafları bugünlene taşıyıp yeni nesillere örnek olaylar göstermek üzere tarih okunması gerektiğini vurguladı.
Özeleştiri yapmanın, insanın kendi tarihiyle yüzleşmesinin ve hesaplaşmasının birilerinin zannettiği gibi Türk Milletini şöyle ya da böyle göstermek olmadığını belirten Çelik, ''Türk milletini savunmak, Türk Milletinin güzelliklerini, şeref ve haysiyetini korumak Sayın Bahçeli size mi kaldı?'' dedi.
Hüseyin Çelik, şunları kaydetti:
''Sayın Bahçeli çıkıp diyor ki 'Bizans'tan da, Haçlı Ordularından da özür dileyecek misiniz?' diyor. Sayın Bahçeli, Bizans'tan, Haçlı Ordularından tabii ki özür dilenmeyecek. Savaş hukuku diye bir şey var. Ama savaşta bile eğer siz savaştığınız milletin çocuklarını ve kadınlarını mağaralara doldurup onları zehirli gazlarla öldürürseniz, siz savaş suçu işlemiş olursunuz. Siz katil olursunuz. Savaşta bile masum insanların kanına dokunamazsın.
Efendim, terörle mücadeleden dolayı da Başbakan özür dileyecekmiymiş... Terörle mücadeleden dolayı Başbakan da, AK Parti'de özür dilemedi, dilemiyor, dilemeyecek. Ancak Güneydoğu'da vatandaşa dışkıyı Türk Milleti yedirmedi. Eğer siz terörle mücadele ediyorum diyerek vatandaşın köyünü boşaltıyorsanız, köyleri yakarsanız, onbinlerce insanı öldürürseniz, faili meçhul cinayet işlerseniz, devlet gücünü kullanan, devlet adına hareket ettiğini söyleyen bir kısım çetelerin buraları yakmasına izin verirseniz bu terörle mücadele falan değildir. Bu terörün safına insan kazandırmaktır.
İki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Terörle mücadele dün devam etti, bugün devam ediyor, bundan sonra da devam edecek. Ama Kuyucu Murat Paşa usulleriyle terörle mücadele edilmez. Hukuk içinde kalarak terörle mücadele edilir, suçların kişiselliği prensibi gözardı edilmeden terörle mücadele edilir. Oğlu, yeğeni dağa çıkmış 65 yaşındaki adamın helikoptere bindirilip Cudi Dağı'na bırakıldığını, 'Git oğlunun yerini ara' dendiğini ben biliyorum. Ben bunun şahidiyim. Böyle bir şey olabilir mi?
-''Biz kimsenin şamar oğlanı falan değiliz''-
İnsanların gönlünün kazanılmadan terörle mücadele yapılamayacağını vurgulayan Hüseyin Çelik, 5233 Sayılı Terör veya Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Köyü boşaltılan bazı vatandaşların zor durumda olduğunu, terör ve terörle mücadeleden bazı vatandaşların zarar gördüğünü belirten Çelik, devletin bu vatandaşlara maddi tazminat ödediğini ifade etti. Hüseyin Çelik, ''Bizim hükümetimizin ödediği tazminat, 13 il ağırlıklı olarak 2 milyarı geçmiştir. Bu insanı şeydir'' dedi.
Hüseyin Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Dersim'dekiler, Dersim'deki isyancılar, Sayın Bahçeli'nin ifadesiyle bugünün PKK'sı gibiymiş. 'Bugünün PKK'sı o zaman da onlardı' diyor. Yapmayın... Çağlayangil'in hatıralarını okusun. Mağaralara çoluk çocuğu, masum insanları doldurup, onları zehirleyip fareleri öldürür gibi öldürmek hangi kitapta yazar, hangi vicdanda yazar? Elbette bir yerde terör, şiddet, isyan varsa devlet, devlet olmanın gerektirdiği usullerle, hukuk içerisinde kalarak müdahale eder. Gece yarısı mahkemeyi toplayıp Seyid Rıza'nın yaşını küçülterek, oğlunun yaşını büyüterek onları asmanın hukukun neresinde yazdığına şahit oldunuz Sayın Bahçeli?
Bu ülkede tabularımızı atacağız ayaklarımızın altına. Türkiye Cumhuriyeti devleti, evet 1923'te kurulmuştur ama bizim kökümüz 1923 yılında falan değildir. Biz kökü mazide olan ati bir devletiz. Osmanlı döneminde yapılan yanlışları da savunmak zorunda değiliz.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun aslında, dünya çapında bir lider olan AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a muhalefet ettiği için kendisine şeref payı çıkarması lazım.
Biz kimsenin şamar oğlanı falan değiliz. Biz nezaketimizi muhafaza ettik, etmeye devam edeceğiz. O seviyelere inmedik, inmeyeceğiz. Ama kimsenin şamar oğlanı olmadığımızı, bize yönelik iftira ve ithamlara da her zeminde gerekli cevaplarımızı vereceğiz.''
Çelik, tarihteki yanlışlıkları dile getirirken, topyekün Türk Milletini itham ettiklerini hiç kimsenin düşünmemesi gerektiğini ve böyle bir şeyin akıllarının köşesinden geçmeyeceğini dile getirdi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ''Sayın Başbakan 2005 yılında PKK'dan değil ama geçmişte Kürt vatandaşlarımıza yapılan haksızlıklardan, ret, inkar imha ve asimilasyon politikalarından dolayı da özür diledi. Bu erdemdir, dolayısıyla gelin ne var ne yok, şöyle bir arınma içine girelim'' dedi.
Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Tarih Komisyonu kurulması önerisinin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
''Tarihimizde birçok olay var. Sadece Cumhuriyet dönemiyle sınırlı değil. Daha ötelere 31 Mart'tan bu yana, belki 2. Meşrutiyet'ten bu yana daha ötelere gidebilirsiniz. Olan bazı şeyler var. Geçmişimiz, bu günümüzü de etkiliyor. Çünkü insanların bireysel hatıraları olduğu gibi milletlerin de tarihleri vardır. Bizim bireysel hatıralarımız bizim için ne kadar anlamlı ise tatlı olabilir, acı olabilir. Acı olan hatıralara kötü demek kötü bir şey değil ama geride kaldığı için bugün o hatalara düşmememiz gerekiyor. Bugünümüz bizim gerçekliğimizdir ve yarınlar bizim hayallerimizdir. Biz araba kullanırken ön cama bakarız ama arada bir dikiz aynasından arkamıza kontrol ederiz. Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.''
-''Nefretleri, acıları kaşıyarak değil...''-
Üniversitelerde onlarca tarih bölümü olduğunu ifade eden Çelik, şunları kaydetti:
''Bu konuda biz sıkıntısı olan bir hükümet değiliz. Bizim anlayışımız şeffaflıktan yanadır. Ha bir hata da varsa hataya da hata deriz. Sayın Başbakan 2005 yılında PKK'dan değil ama geçmişte Kürt vatandaşlarımıza yapılan haksızlıklardan, ret, inkar imha ve asimilasyon politikalarından dolayı da özür diledi. 2005 yılındaki o özür dilemeyi bazıları kaçırmış olabilir. Bu erdemdir. Dolayısıyla gelin ne var ne yok şöyle bir arınma içine girelim. Yarınlarımızı sağlam kurabilmek için geçmişimizle hesaplaşmamız ama geçmişimizle hesaplaşırken de kinleri, nefretleri, acıları kaşıyarak değil aksine yapılan yanlışlıkları yanlışlık olarak tespit edip bir daha o yanlışa düşmeden yolumuza devam edebiliriz, bu olabilecek bir şeydir.''
-''Sayın Cumhurbaşkanımız tabii hükümetin de Meclisin de noteri değil''-
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çelik, ''Cumhurbaşkanı şikeye ilişkin düzenlemenin AK Parti, CHP ve MHP ortak teklifle geldiğini ve geçtiğini, buna ilişkin kaygıları olduğunu, o nedenle onaylamadığını belirtti. Siz aynı kaygıları taşıyor musunuz?'' sorusuna şu yanıtı verdi:
''Bu şike meselesi netameli bir konudur. Çok tatsız bir konudur. Sayın Cumhurbaşkanımız tabii hükümetin de Meclisin de noteri değil, devletin başındaki insandır. Elbette uzmanlara inceleterek ve kendi vicdani kanaatini oluşturarak buna imza atacağını veya atmayacağını ortaya koyacaktır. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanının bunu inceletmesini anormal bulmuyoruz. Nitekim her kanun için Sayın Cumhurbaşkanına verilmiş 15 günlük bir süre vardır. Bu da bunun içindir. Bunda bir tuhaflık, anormallik bulmuyorum ama Sayın Cumhurbaşkanının bu konuda en doğru kararı vereceğine inanıyorum. Sayın Gül'ün bu manadaki ferasetine, basiretine inanıyorum.''
Van'daki depremzedelerin konteyner ihtiyacının kısa sürede gidebilmesi için yeni bir planlamaya ihtiyaç olup olmadığının sorulması üzerine ise Çelik, aralık ayının sonuna kadar konteyner sevkıyatının biteceğini bildirdi.
Hüseyin Çelik, ''Bu kış bu çadırlarda geçmez, dolayısıyla konteynerler ve prefabrik evler çok acil ihtiyaçlardır. Bunlar gideriliyor'' dedi.
Van'daki son yangınla ilgili durumun sorulması üzerine de Çelik, yanan deponun Van'daki 5 büyük depodan birisi olduğunu ve bu deponun 7 bölümünden 3'ünde yangının etkili olduğunu söyledi. Genel Başkan Yardımcısı Çelik, ''Sanki Van'a giden her şey yandı gibi bir algı doğru değil. O bölümde çocuk bezi ve tuvalet kağıdı var. Bir de ikinci el eşya var. Yani çok vahim bir durum yok'' diye konuştu.
-''5 Aralık'ta okulların açılabileceğine şahsen inanmıyorum''-
Çelik, Van'da okulların 5 Aralık'ta açılıp açılmayacağının sorulması üzerine şunları söyledi:
''5 büyüklüğünde son depremin yüzeye yakın olması dolayısıyla çok şiddetli hissedildiğini ve tam psikoloji düzelmeye başlarken bu durumu bir kez daha alt üst ettiğini söyledi.
Çelik, şöyle devam etti:
''Ben açıkçası 5 Aralık'ta okulların açılacağına inanmıyorum. Belki fiziki altyapı olarak gerekli tedbirler alındı, alınabilir. Zaten orada hasarlı olan okul sayısı çok fazla değil ama psikolojik olarak ben okulların açılabileceği kanaatinde değilim ama buna karar verecek olan ben değilim milli eğitim bakanı ve hükümet buna karar verecek. Milli Eğitim Bakanımızın kısa sürede Van'a gideceğini ve Van'a bir açıklama yapacağını biliyorum ama benim hem yetkililerle olan görüşmelerim sonucu hem de şahsi gözlemlerim sonucu 5 Aralık'ta okulların açılabileceğine şahsen inanmıyorum. Eğer açılacaksa bunun bir an önce açıklanması gerek, çünkü orada olmayan öğretmenlerin bölgeye intikali ve düzen kurmaları da zaman alacaktır. Dolayısıyla 5 Aralık'ta evet mi hayır mı okullar açılacak mı, açılmayacak mı bunun açıklanması gerekiyor. Sanırım Sayın Milli Eğitim Bakanımız bu sözlerimi duyacaktır.''
MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin Dersim olaylarını 'katliam değil, isyan' olarak nitelendirdiğinin anımsatılması üzerine, Çelik, ''Sayın Bahçeli'nin meselelere bakışı ile bizim bakışımız arasındaki fark, seradan süreyyaya kadar bir mesafeyi ifade ediyor. Yani biz kesinlikle Sayın Bahçeli ile ve onun temsil ettiği zihniyetle aynı şeyleri düşünmüyoruz. İster isyan deyin, ister başkaldırı deyin, ne derseniz deyin, bu sizin insanlık dışı muamelelerle çocukları, kadınları, beli bükülmüş ihtiyarları katletmenizi gerektirmez. Bu yapıldığı zaman bunu kim yaparsa yapsın buna da 'eyvallah' denmez, 'iyi oldu' denmez. Bu sadece lanetlenir'' yanıtını verdi.
Bahçeli'nin, Sabiha Gökçen Havalimanı'nın isminin değiştirilmesiyle ilgili tepkisinin sorulması üzerine de Hüseyin Çelik, isimlerle ilgili olarak da Türkiye'de yapılması gereken başka şeyler olduğunu söyledi.
Mustafa Muğlalı isminin çok kötü bir çağrışım yaptığını ve bu ismin değiştirilmesinin hayırlı olduğunu belirten Çelik, yakın dönemde en yoğun şekilde gündeme getiren siyasetçilerden birinin de kendisi olduğunu kaydetti.
''...Teğmen Kalmaz'ın adı kalmazdı''-
Ankara Gazi Osman Paşa semtindeki Teğmen Kalmaz İlköğretim Okulu'nun ismini aldığı Teğmen Kalmaz'ın, yakın dönemde şehit olmuş bir asker zannettiğini anlatan Genel Başkan Yardımcısı Çelik, şöyle devam etti:
''Meğerse hiç alakası yok, Teğmen Kalmaz 60 darbesini yapan çetenin emrinde bir teğmen ve postaneyi basarken, bir jandarmanın silahından çıkan kurşunla ölmüş olan birisi. Eğer ben bunu bakanlığım dönemimde bilseydim, bunu tespit etseydim, Teğmen Kalmaz'ın adı orada kalmazdı. Bu isim oradan çoktan uçup giderdi. Devletin özründen söz ediyoruz. 60 darbesini yapanlar herhalde devlet erkini kullandılar. Biliyorsunuz 61 Anayasasını bunlar hazırladılar. Hepimiz çocukluğumuzda hürriyet ve anayasa bayramı diye 27 Mayıs'ı bayram olarak kutladık, bize kutlattılar. 27 Mayıs'ta Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan bigünah olarak, haksız yere idam edildiler. Ne oldu sonra? Devlet gitti onların naaşlarını aldı ve devlet töreniyle anıt mezara defnetti. Yani devlet onlardan, onların ailelerinden özür diledi. Eğer Teğmen Kalmaz bugün olsaydı Balyoz... Bakın Balyoz bir darbe teşebbüsüdür. Teğmen Kalmaz darbenin önemli bir unsurudur. Onun isminin orada olması beni de rahatsız eder, kamu vicdanını da rahatsız eder. Adnan Menderes'in de ruhunu azaba sokar. Bu ve benzeri Türkiye'de çok isim var.
Peki 'Niye kaşıyorsunuz kardeşim?; diyeceksiniz. Mesele bu değil. Biz ileri demokrasi olacak mıyız? Biz gerçekten çağdaş bir hukuk devleti olacak mıyız? Bunun tadını çıkaracak mıyız? Eğer böyle bir iddiamız varsa ki var, o zaman tarihimizdeki bütün bu pasları, kirleri temizlemek zorundayız. Mesela Milli Birlik Komitesi üyelerinin isimlerinin hiçbir yerde kalmaması lazım, 12 Eylülcülerin isimlerinin kalmaması lazım. 28 Şubatçıların isimlerinin kalmaması lazım. 27 Nisan bildirisini yayınlayanların kalmaması lazım. Çünkü bu millet bunu hak etmiyor. Biz Muz Cumhuriyeti falan değiliz. Hem bunları yapacaksınız hem de kamu adına sizin isminiz bir yerlere verilecek. Bu kabul edilemez.''
-''Tutuklamaların infaza dönüşmesi beni de rahatsız ediyor''-
Hüseyin Çelik, yargılama sürelerinin kısaltılmasına ilişkin soruya, ''Tutuklamaların infaza dönüşmesi beni de rahatsız ediyor. Şu dava bu dava için değil ama tutuklama sürelerini herkes için fix bir rakama getirirseniz orada da karşınıza başka şeyler çıkar. 'Tutuklama süresi 10 yıldan 5 yıla indirilsin' Danıştay saldırısını yapanlar da çıkar, birçok terör örgütü mensubu da çıkar. Bizim arzumuz bu yargılamaların bu kadar sürmemesidir ama hadi çarçabuk hemen yargılayın siz de Kel Ali gibi önce asın sonra şahitleri dinleyin diyecek halimiz yok Silivrideki mahkemelere veyahut da Balyoz Davasını yürütenlere bunu diyecek halimiz yok. Ama yargının elini çabuk tutması lazım. Suçun niteliğine göre bunlar yapılabilir ve Adalet Bakanlığının özellikle güven veren adalet meselesini bir program olarak önüne aldığını bunu çalıştığını biliyorum.''

AA

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.