Arınç'tan anayasa önerisi

Yeni anayasayla ilgili konuşan Bülent Arınç, kişisel fikrinin, değiştirilemez 3 madde arasından sadece 'Türkiye devleti bir cumhuriyettir'e dokunulmaması yönünde olduğunu söyledi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Yeni Anayasa için, 367 değil, 467 ile bile kabul edilsin Mecliste, biz yine de referanduma gideceğiz. Bunu özel olarak kanuna koyacağız. Kaç oyla kabul edilirse edilsin iş bu anayasa çünkü buna ihtiyacımız var'' dedi.
Arınç, AK Parti Genel Merkezi'nde bazı yerel televizyonların temsilcilerinin sorularını yanıtladı.
''Bir partinin, iki partinin çoğunluğuyla kabul edilmiş anayasa değil, Meclisten çıktıktan sonra da halkın çoğunluğuyla kabul edilmiş anayasa bizi daha güçlü yapar'' diyen Arınç, ''Dolayısıyla milletvekili sayımızın hesabı içinde değiliz ama 330'dan aşağısı da bunu halka götürmez'' diye konuştu.
Bakan Arınç, şöyle devam etti:

''Yeni anayasa için, 367 değil, 467 ile bile kabul edilsin Mecliste, biz yine de referanduma gideceğiz. Bunu özel olarak kanuna koyacağız. Kaç oyla kabul edilirse edilsin iş bu anayasa çünkü buna ihtiyacımız var. Bu seçim sonucu açısından şunu söyleyebilirim. Biz en yüksek oyu 2007'de aldık. Yani 2007 yılında yüzde 47, hiçbir partinin ulaşamayacağı bir rakamdır; hem Türkiye şartlarında hem Avrupa şartlarında. Çünkü Türkiye son seçimlerinde, 2002'den önceki seçimlerde 21.5 ile Refah Partisi'nin birinci olduğu, yüzde 22.5 ile DSP'nin birinci olduğu seçimler gördük. Biz yüzde 20'yi bulduğumuzda havalara uçuyorduk ama 2002'de biz yüzde 33 aldık, 2007'de yüzde 47'yi bulduk. Yüzde 47 demek, iki kişiden birisi AK Parti'ye oy veriyor demektir. Dolayısıyla benim şahsi düşüncem; öncelikle bu çıtayı koruyabilmek. İkincisi de bu çıtayı yükseltmek.''
-MHP'DEKİ KASET İDDİALARI-

Arınç, MHP'deki kaset iddialarına ilişkin, ''Çok sevimsiz bir olay bu. Bizim Türk Ceza Kanunu'nda bu özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, telefon dinlemek, telefonla ortam dinlemesi yapmak veya kamerayla bu şekilde ortam dinlemesi yapmak açıkçası suçtur'' değerlendirmesinde bulundu.
''Birisinin özel hayatı onu ilgilendirir'' diyen Arınç, ''Hem ahlaki açıdan bakıyorum hem de cezai açıdan bakıyorum. Bir defa, bu ceza kanunu bunu yasaklıyor. Fakat son yıllarda teknoloji o hale geldi ki, şurda bir kesme şeker olsa kesme şekerin içindeki dinleme cihazlarıyla her şeyi dinleyebiliyorlar. Türkiye'de bir yasal dinleme var; yargıyla, savcıyla olabiliyor. Bir de herkesin, şu kalemin ucu büyüklüğünde, şu çiçeklerin içine sokulmuş bir şeyle. Benim kalem olarak gördüğüm bir şeyle konuşmalar, görüntüler tespit edilebiliyor. Çok ahlak dışı bir olay. Bir insanın rızası olmadan böyle bir şeyin yapılmasını, hiçbir insan kabul etmez. Ben de şahsen kabul etmiyorum'' dedi.
Bunları bir şekilde yurtiçinden veya yurtdışından yayımlamanın kanunlar açısından da suç olduğuna işaret eden Arınç, onun için durdurma kararları alınabildiğini belirtti. Bakan Arınç, şöyle konuştu:
''O zamana kadar da bunların gittikçe yayılmış, hatta bilgisayar ortamında, internet dünyasından o kadar geniş alanın içerisine giriyor. Türkiye'de yasaklanan bir şey başka linklerle Türkiye içerisine girebiliyor. Demek ki Türkiye'de bu işi meslek edinmiş insanlar var. Amaçları siyasi olabilir, amaçları çıkar sağlamak olabilir, amaçları kendi rakiplerini elimine etmek de olabilir. Şimdi MHP'de yönetici, hakkında çıkarılan kasetin kim tarafından planlandığını düşünürse... Ben 68 kuşağındayım, sağcılardan biri dövüldüğü zaman kesinlikle bu iş solcuların işi derdik, bir yerde bir solcu öldürülse mutlaka bu sağcıların işi derdik. Biz o kavganın içinde idik, biz de tehdit aldık.
MHP aleyhinde bir kaset sürülmüşse bunu başkası da yapabilir ama bunun tam aksi de mümkün olabilir. Kendi partisi içerisinde ya rakibine karşı ya da onu ezmek, yok etmek amacıyla veya onun çevresini boşaltmak amacıyla genel başkana karşı, yine parti içerisinden yapılmış olması da mümkün. Bu AK Parti için de böyle, MHP için de böyle. Siyaset çetinleşince işin nerede duracağı belli olmuyor.
Bu kanunen yasak olan bir şeydir, ahlaken de çirkin olan bir şeydir. Ahlakı bırakalım, ahlakı olmayan bir insana ahlaklı ol denmez ama savcılar, bu konuyla ilgili mutlaka bir soruşturma açmalı. Savcılar işin müştekisine başvuracak, 'kardeşim bu senin hakkında çekilen kamera kaydı, sen şikayetçi misin' diye soracak. Sorması lazım. İkincisi, 'bu konu hakkında ne biliyorsun ve kimlerden şüpheleniyorsun' diye soracak. Üçüncüsü, 'bana bazı bilgiler ver ki ben bu soruşturmayı sağlıklı yapayım' diyecek.''
''MHP'nin iki genel başkan yardımcısı ortalıkta yok. Bu konuyla ilgili, bize şunlar komplo yapmıştır diye bir ifade de vermediler'' diyen Arınç, şunları söyledi:
''Bugün bir tanesinin açıklaması var; Bahçeli'nin söyledikleri beni ilgilendirmez. Evet, ben bir şey yaptım ama aileme karşı sorumluyum' diyor.
Bahçeli İstanbul'da diyor ki; 'aramızda barınmayın, defolun gidin, istemiyoruz.' O da cevap veriyor; 'bu seni ilgilendirmez, ben ancak eşime hesap veririm' diyor. Şimdi savcılık harekete geçsin ve bu olayı araştırsın, dava açsın. 'Yoksa gök kubbeyi başlarına yıkıyoruz' derse Bahçeli, onun anlamı olmaz. Bu bir komplodur diyen insanların veya ben bundan şikayetçiyim diyen insanların, adliyeyi, yargıyı bilgilendirmesi lazım. Bunu yaparlarsa netice alabilirler, yapmazlarsa bunlar arkasından gelir.
İkinci olarak, kanunsuz da olsa, ahlaken de suç da olsa yayınlanan kasetler var. Bu kayıtlar çok rezil, çok insanın içini acıtan, duyduğu zaman, okuduğu zaman hicap duyduğu şeyler. Bu kişiler var ve yanlarında olanlar var. Onların eşleri var, onların çocukları var. İlişkide oldukları kadınların, evli ve çocukları olanlar var. Bu bir facia, eskiden Dallas dizilerinde Ceyar'ların bile yapabileceği şeyler değil ama bunları yapan siyasetçinin bir kimliği varsa o siyasi kimliği temsil eden genel başkanlarının da bu siyasi kimlikten kendisini arındırması lazım. 'Biz böyle bilmiyorduk. Evet, bu insanlar ve bu insanların benzerleri Türkiye'nin ahlaki değerlerine, aile değerlerine, ortak değerlerine hiçbir zaman karşı çıkmayacak, çıkamaz. Bu bizi de üzmüştür. Bu tür insanlar artık partide bulunmayacaktır' demesi ve yerine göre Türk milletinden özür dilemesi lazımdır.''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Yeni anayasa daha az maddeli olacak. Yeni anayasa yapma konusunda 'hemen bir iki ay içerisinde bu iş bitsin' diye bir endişemiz de yok'' dedi.
AK Parti Genel Merkezi'nde bazı yerel televizyon kanalı temsilcilerinin sorularını yanıtlayan Arınç, bir soru üzerine yeni anayasanın daha az maddeli olacağını ifade ederek, devlet odaklı değil insan odaklı bir anayasa hazırlayacaklarını söyledi.
Bu sayede temel hakların daha çok ortaya konulacağını, bireylerin devlet karşısındaki gücünün veya korunmasının sağlayacağını dile getiren Arınç, ''Yeni anayasa yapma konusunda 'hemen bir iki ay içerisinde bu iş bitsin' diye bir endişemiz de yok'' diye konuştu.
Bu konudaki karşılıklı görüşmeler ve tekliflerin değerlendirme aşamasının bir iki sene de sürebileceğini ifade eden Arınç, yeni anayasa konusunda Türkiye'nin geciktiğini ancak şartların yeni oluştuğunu belirtti.
-ANAYASANIN ''DEĞİŞTİRİLEMEZ'' MADDELERİ-

Süreç içinde sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları ve ''bana göre anayasa şöyle olmalı'' diyen insanın da görüşlerini de dikkate alacaklarının altını çizen Arınç, anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez maddeleriyle ilgili olarak, ''Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal ve hukuk devletidir dedikten sonra demokrasinin unsurları içerisinde bu tür statükonun veya dogmatizme gidişin olmaması gerektiğini'' söyledi.
''Benim İstiklal Marşı'ndan, bayraktan bir şikayetim yok'' diyen Arınç, kişisel olarak, bunların içerisinde anayasada korunması gereken hususun sadece cumhuriyet ile ilgili olması gerektiğini düşündüğünü belirtti.
Arınç, ''Cumhuriyet değiştirilemez veya cumhuriyetin şekli değiştirilemez, rejim cumhuriyet olmaktan çıkartılamaz, bunu yazabiliriz ama bunların dışındaki bütün konularda (değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez) sözleri yerine, değiştirilmelerini nitelikli çoğunluğa bağlamak mümkün'' diye konuştu.
-TÜSİAD'IN YENİ ANAYASA ÖNERİSİ-

Anayasa teklifini ortaya koymadan bu konuda bir şey söylemesinin mümkün olmadığını vurgulayan Bülent Arınç, ''İlk üç madde konusunda TÜSİAD da aynı düşünceleri paylaşınca, başlarına pek çok şey geldi. Onlar da zaten her zaman tornistan etmeye hazır. Ertesi gün 'Bu bizim düşüncemiz değil, profesörler böyle yazmış' dediler'' dedi.
Arınç, seçmen tercihleri ile ilgili bir soruyu yanıtlarken vatandaşların genel seçimde farklı, yerel seçimlerde de başka tercihlerde bulunabildiğini ifade etti.
Türkiye'nin ''sağcı-solcu'' diye ayrıldığı dönemlerde de siyaset yaptığını anlatan Arınç, seçmenlerin ''sağ ya da sol'' diye oy verdiği partilerin, ''çok da sağ ya da sol olmadığını gördüğünü'' savundu.
-''CHP BUGÜN ÇARŞAFLILARA BİLE ROZET TAKIYOR''-

Konuşmasında CHP'ye yönelik eleştirilerde de bulunan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''AK Parti'nin yaptıklarına bakarak Avrupa'daki sosyal demokrat partiler diyor ki 'Siz muhafazakar demokrat parti değilsiniz, siz aslında sosyal demokrat partisiniz.' CHP'nin söylediklerine bakıyorlar, 'CHP sosyal demokrat parti değil bizim gözümüzde. O, olsa olsa faşizme doğru giden bir aşırı sol parti gibi' diyorlar'' iddiasında bulundu.
Türkiye'de geleneksel, klişeleşmiş korkular olduğunu söyleyen Arınç, CHP'nin eskiden 'laiklik çiğnendi, Cumhuriyet tehlikede diye' askeri dönemi çağırdığını, bugün ise çarşaflılara bile rozet taktığını kaydetti. Arınç, ''Bir siyasi parti, muhasebesi insan olan bir sahada iş yapıyorsa, toplumun bütün kesimleri ile ilişkide olması lazım'' görüşünü dile getirdi.
Arınç, ''Ergenekon Soruşturması'' ile ilgili olarak da soruşturma ve yargılamanın uzamasının kendilerinin değil savcıların ve hakimlerin işi olduğunu vurgulayarak, yargı sürecinin uzamasından kendisinin de şikayetçi olduğunu ifade etti. Arınç, en azından eldeki davalardan bir kısmının bitirilmesi gerektiğini kaydetti.
-SEÇİM BÖLGESİ BURSA'YA ''100. YIL'' MÜJDESİ-

Bülent Arınç, programa Bursa'dan katılan bir gazetecinin sorusunu yanıtlarken, Cumhuriyet'in 100. yılı için Bursa'nın önemli katkısı olacağını ifade ederek Bursa'ya yönelik çeşitli projeleri olduğunu belirtti.
Arınç, Bursa'ya tarifeli uçak seferleri düzenlenebileceğini, kentsel dönüşüm için özel bir kanun çıkarılabileceğini ve ilin turizm ve konaklama merkezi haline getirilebileceğini söyledi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hükümetin belirlediği terörle mücadele konsepti çerçevesinde ''terör örgütünü eylem yapamaz hale getirmek ve silahını bıraktırmak'' istediklerini bildirdi.
AK Parti Genel Merkezi'nde bazı yerel televizyon kanalı temsilcilerinin sorularını yanıtlayan Arınç, ''demokratik açılım'' veya ''milli birlik ve kardeşlik projesi'' olarak adlandırılan çalışmadan söz etti.
Söz konusu projenin 2009 yılının Haziran ayından bu yana hükümet tarafından bir ''devlet projesi'' olarak ortaya konulduğunu belirten Arınç, bu çalışmanın MGK toplantılarında ele alındığını, ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla da ne yapılacağı konusunda ittifak halinde çalışmalar yürütüldüğünü vurguladı.
Arınç, ''demokratik açılım'' olarak adlandırılan projenin daha sonra ''milli birlik ve kardeşlik projesi''ne dönüştüğünü anlatarak, doğrusunun da bu olduğunu kaydetti. Konunun ''Kürt meselesi'' veya Kürt yurttaşların sorunları olarak görülen bir konu olmadığına işaret eden Arınç, terör örgütüne yönelik bazı tespitlerde bulundu.
-''ŞURADA HATALAR YAPTIK DİYE İTİRAFLARDA BULUNDULAR''-

Türkiye'nin yıllardan bu yana terörden çok çektiğinin altını çizen Bülent Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
''Bugüne kadar hem binlerce insan kaybettik hem de yüz milyarlarca dolarlık zarara uğradık. Dolayısıyla Türkiye'nin demokratikleştiği, geliştiği ve ekonomik dengeler bakımında dünyanın ilk 5 ülkesi arasına girebildiği bir noktada, bizim kendi sorunumuzu çözmemiz lazım. Yani bu kadar özgürlükler verildi halkımıza, anayasa bu kadar değişti, uyum yasaları şu kadar çıktı ama sonuç; terör hala devam ediyor. Bu olmaz, bu terörü akıllıca bir biçimde mutlaka sona erdirmemiz lazım.
Şimdi önce şuradan yola çıktık. Yani bu terörle 30 yıldan bu yana mücadele ediliyor. Niçin kökü kazınamadı veya niye bitmedi artık. Niçin 'terör yoktur' diyemiyoruz. Bunu gazeteciler de merak etti, kitaplar yazdılar, anketler yaptılar. Bugüne kadar hem askeri kanattan o bölgede görev yapan insanlar, hem de o günün siyasetçilerine sordular. Onlar da 'şurada şurada hatalar yaptık' diye itiraflarda bulundular.''
-''ARTIK DAĞDAN İNİYORUZ, SİLAHIMIZI BIRAKTIK DİYEBİLİRLER''-

Söz konusu hatalardan da yola çıkarak attıkları adımları anlatan Arınç, bu süreç içinde terör örgütünün silahlı eylemlerine, ülke güvenliği için yine silahla karşılık verildiğini belirterek, şöyle konuştu:
''Ama siyasi, toplumsal ve ekonomik tedbirler de alalım ki bu terörü meydana getiren sebepleri ortadan kaldıralım diye düşündük. Çünkü köyünden uzaklaşmış şehre gelmiş, aç yaşıyor. 20 kişi bir odada kalıyor. O topraklar ekilip biçilemiyor. Yaylalar, meralar, kışlaklarda hayvanlar otlayamıyor. Terörden mağdur olmuş, evi yıkılmış vesaire olmuş. Çocuklar büyümüş işsizlik ortaya çıkmış. Göçler başlamış, şehir merkezlerinden ziyade başka bölgelere de göçler başlamış.
Ekonomik ağırlıklı sorunlar daha çok öne çıkmış. Tarım yok, sanayi gelişemiyor çünkü yatırımlar yok. Biz o tedbirleri de içine alarak bir terörle mücadele konsepti belirledik. Bunlardan bir tanesinin amacı terör örgütünü eylem yapamaz hale getirmek ve silahını bıraktırmak. Çünkü son eylemciye varıncaya kadar örgütü yok etmek dünyanın hiç bir yerinde olmamış.''
Dünyanın çeşitli ülkelerinde varlığını sürdüren ancak eylem yapamaz hale gelen terör örgütlerine dikkati çeken Arınç, ''Siz öyle tedbirler alırsınız ki kendi iradeleri ile 'artık dağdan iniyoruz, silahımızı bıraktık' diyebilirler. Veya siz onları dağa çıkmaktan vazgeçirip, artık eylem yapamaz hale de getirebilirsiniz. Bunun yollarını biliyoruz, bunu da araştırdık'' dedi.
-''ŞERAFETTİN ELÇİ 'BEN KÜRDÜM' DEDİĞİ İÇİN CEZA ALDI''-

Çeşitli etnik kökene mensup yurttaşların kendilerini ifade edebilme özgürlüğüne sahip olduğunu kaydeden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şöyle devam etti:
''Ben şuyum diye bilmeli insanlar. Ben Kürtüm diye bilir, ben Çerkezim diye bilir, ben bir başka etnik kökene mensubum diyebilir. Eskiden diyemiyor muydu; diyemiyordu. Özellikle eskiden 'ben Kürtüm' diyen veya Kürt kökenli olduğunu söyleyen, Kürtçe konuşmaya çalışanlar büyük bir eziyetle, sıkıntıyla karşılaşıyordu.
Bugün mesela bağımsız adaylığını koyan Şerafettin Elçi, Ecevit Hükümeti'nde Bayındırlık Bakanlığı yapmıştı 1980 öncesinde. Bir yerdeki konuşmasında 'Ben Kürdüm, benim gibi Türkiye'de şu kadar milyon Kürt var' dediği için 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ceza yedi ve cezaevinde kaldı.
Şimdi artık böyle bir şey olmamalı. Çünkü annemizi, babamızı seçme imkanımız yok. Allah bizi bir Kürt anne ve babadan, bir Türk anne ve babadan veya başka bir anne ve babadan getirmiş olabilir. Zaten Kuran-ı Kerim de, inancımız da bize insanların kabile kabile, aşiret aşiret olabileceğini ama bunun bir kavga unsuru değil, birbirleri ile tanışıp, birbirleriyle dayanışma içerisinde olmalarını, birbirlerini kabul etmelerini emrediyor. İnancımız da böyle, toplumsal hayat da böyle. Ve dünyadaki gelişmiş olan kültür de böyle.''
-''TRT ŞEŞ'İN ÖNEMİNİ BUGÜN ANLIYORUZ''-

''Bir arada özgürce yaşayacağız ama birbirimize saygımız olacak'' diyen Arınç, 24 saat kesintisiz Kürtçe yayın yapan TRT Şeş'in de önemine değinerek, şunları dedi:
''TRT Şeş, 3'üncü yılına girdi. Önce herkes itiraz etti (olur mu olmaz mı) diye. Tabii örgüt de itiraz etti. Kimse devletin televizyonunu izlemesin dediler. Çünkü onlara göre Roj TV vardı, Med TV vardı, orda da örgüt propagandası yapılıyordu. Ama devletin kendisi TRT'ye bir kamu yayıncısı olarak görev verdi ve 'sen 24 saat Kürtçe yayın yapacaksın' dedi.
Bu çok önemli, önemini bugün anlıyoruz. Çünkü o bölgeye gittiğim zaman ben Diyarbakır'da, Şırnak'ta, Ağrı'da insanlar bana şunu dediler; (Allah sizden razı olsun. Biz bugüne kadar İran televizyonlarını izliyorduk, Kürtçe yayın yaptığı için. Ermenistan'dan yayın yapan radyoları dinliyorduk, Kürtçe yayın yaptıkları için. Şimdi artık İran'a, Ermenistan'a kanal çevirmiyoruz, kendi ülkemizin televizyonunu izliyoruz.) Gerçek böyleydi hakikaten.''
Kendisinin RTÜK'ten sorumlu olduğunu şu anda 18 radyo ve televizyona Kürtçe dilinde, Ermenice dilinde, Arapça dilinde yayın yapma hakkı verdiklerini bildiren Arınç, ''Bizden önce yani bu demokratik açılımdan önce sanıyorum radyolar 1 saat, televizyonlar 45 dakika yayın yapabiliyordu. Alt yazı yazmak mecburiyetindeydi, haberleri Türkçe okumak zorundaydı ve reklam alamıyordu. Biz 2009'un Kasım ayında yönetmeliği değiştirdik, '24 saat yayın yapabileceksiniz, alt yazı mecburiyetini kaldırdık ve haberleri de kendi dilinizde okuyabileceksiniz' dedik. Şu anda 18 tane lisans izni verdiğimiz radyo ve televizyon var'' diye konuştu.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bugün meydana gelen olaylar seçime yönelik anarşik eylemlerdir. Bunları tertipleyen, tezgahlayan insanların, halkın büyük kesimiyle ilgisi ve irtibatı yoktur'' dedi.
AK Parti Genel Merkezi'nde bazı yerel televizyon kanalı temsilcilerinin sorularını yanıtlayan Arınç, hükümetin hayata geçirdiği ''milli birlik ve kardeşlik projesi''nden söz ederek, bugüne kadar yapılan çalışmaları anlattı.
Bu çalışmalar kapsamında Kürt kökenli vatandaşlara bir çok hak tanındığını ifade eden Arınç, ''Bu hakkı zaten ben cebimden vermiyorum. Bu hak zaten bir insanlık hakkı ve anayasal bir hak. Sen kendini nasıl ifade edeceksen et. Bu bir özgürlüktür. Ama yeter ki bu toprağımıza, bu vatanımıza, bu devletimize beraberce sahip çıkacağız'' dedi.
Hükümetin attığı bu adımdan halkın çok memnun olduğunu ve bu çerçevede bazı basit idari tedbirler de aldıklarını hatırlatan Arınç, şunları kaydetti:
''Mesela Hakkari ile Van arasında karayolu hemen hemen 200 kilometre. Eskiden bu yolda belki 100'e yakın arama noktası vardı. Bir yerde bütün eşyalarınızı indiriyorlar, üstünüz başınızla birlikte arıyorlar, arabaya yüklüyorsunuz, 5 kilometre sonra yine aynı şey yapılıyordu.
Biz bunları asgariye indirdik. Yani 2'ye veya 3'e indirdik ve vatandaşın beyanına da inanacağımızı ifade ettik. Bunlar tabi çok önemli. Yaylaları ve meraları açtık, artık burada hayvancılık yapabilirsiniz dedik. Köye dönüşü teşvik ettik. 1984-1985'lerde başlayarak 'terörden ben zarar gördüm' diye şikayet dilekçesi vererek, (benim 4 tane hayvanımı yakmışlardı, benim evimi yıkmışlardı, benim aracımı tahrip etmişlerdi) diyen terör mağdurlarına tazminat verdik. Şu ana kadar 4,5 katrilyon civarında, terörden dolayı mağdur olan aileye veya kişiye devlet tazminat ödedi.
Bunlarla biz devlet olarak vatandaşa güvence veriyoruz, 'arkanızda biz varız, artık terör yok, teröristle işbirliği yok. Zaten hiç biriniz bunu istemiyorsunuz. Biz size bütün güvencemizle bu ülkenin kalkınması, çocuklarınızın iş bulması, sizin daha rahat etmeniz için bak bu hizmetleri yapıyoruz' dedik.''
Bu sürecin ardından Habur'dan girişlerin başladığını ve özellikle Mahmur'dan gelenlerin olduğunu anımsatan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugün Mahmur'da 10-12 bin yaşıyor. Bunların arasında belki bir kaç tane terörist olabilir ama çoğu kadın, kız, genç, çoluk çocuk. Türkiye'den bir şekilde çıkmışlar, Birleşmiş Milletler onlara bir mülteci kampı yapmış ve orada yaşıyorlar. Biz onlara dedik ki (Ülkenize dönün, yani içinizde bizim bildiğimiz teröre karışmış, eylemi olan biri yoksa hiç bir sorgu sual yok. Gelin memleketinize yerleşin.) Tabi ilk gelenler içerisinde gösteri yapmaya kalkanlar oldu, ülke ayağa kalktı, bir başarısızlık yaşandı ama bunda hükümetimizin bir kusuru yok.''
-TERÖR ÖRGÜTÜNE KARŞI ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ-

Terör eylemlerini sonlandırmak için Irak'ın kuzeyi ve Irak merkezi hükümetinin yanı sıra bölgede istihbarat gücünü elinde bulunduran bütün ülkelerle de işbirliği yaptıklarını bildiren Arınç, ''Amerika da var bunun içerisinde İran da var bunun içerisinde'' dedi.
Terörle mücadelenin ortak bir platformda yürütüldüğünü aktaran Arınç, ''Ama biz kendi gücümüze güveniyoruz. Onlardan istihbarat alabiliyorsak bunu değerlendiriyoruz, en azından oradaki eylemcilerin bu ülke toprakları içerisinde eylem yapmalarına izin vermemelerini istiyoruz. Irak merkezi hükümeti bu konuda bize söz veriyor ama elinde fazla imkanı yok. Daha çok Kuzey Irak bölgesel yönetimi ile Türkiye ilişki kurdu'' diye konuştu.
Bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Erbil ve Süleymaniye'ye gittiğini belirten Arınç, şöyle konuştu:
''Kuzey Irak bölgesel yönetimi ile Türkiye'nin güvenliğini bozacak hiç bir teröriste izin vermemesi için irtibat halindeyiz. Tabi bu Türkiye'de çok istismar edildi. Yani MHP bunu istismar etti, CHP bunu istismar etti, (Bunlar ülkeyi bölüyorlar, parçalıyorlar, şu oluyor, bu oluyor) diye. Ama çok şükür bugüne kadar onların eleştirdiği ölçüde veya onların gösterdiği istikamette Türkiye bir travma yaşamadı.
-''OLAYLAR SEÇİME YÖNELİK ANARŞİK EYLEMLERDİR''-

Son haftalarda başta Güneydoğu olmak üzere çeşitli kentlerdeki eylemlere de değinen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bugün meydana gelen olaylar seçime yönelik anarşik eylemlerdir. Bunları tertipleyen, tezgahlayan insanların halkın büyük kesimiyle ilgisi ve irtibatı yoktur. Tersinden söyleyeyim; halkın büyük kesiminin ne bu olaylarla, ne bu olayları körükleyenlerle bir irtibatı yoktur'' görüşünü aktardı.
Bu eylemleri örgüt emrindeki kişiler veya bazı grupların gerçekleştirdiği bilgisini veren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ellerinde taş, molotof kokteyli, silah. Bütün binalara hücum ediyorlar, bankalara hücum ediyorlar. Yakıyorlar, yıkıyorlar. Polise karşı tokat atmaktan tutun, eylem yapmaya kadar yapıyorlar. Ama bunları kışkırtan siyasetçiler var, bunları kışkırtan örgüt mensupları var. Şüphesiz hükümeti, güvenlik kuvvetleri bu konuda çalışıyor, çabalıyor. Bunlar seçim öncesi halkı provoke ekmek için kendi tabanlarını yönlendirmek, kanalize etmek için ve seçim güvenliğini tehlikeye düşürüp halkta bir korku meydana getirmek için yapılan ve son günlere ait eylemler.
Göreceksiniz 13 Haziran'dan sonra bu eylemlerin hiçbirisi Allah'ın izniyle kalmayacaktır. Şu anda da zaten olaylar kontrol altına alındı. Ne bölgede yaşayan Kürt yurttaşlarımızın ne de Türkiye'nin değişik illerindeki vatandaşlarımızın bu eylemlere sıcak baktığını düşünmüyorum. Çünkü örgüt ve örgütün emrinde siyaset yapanlar halkta korku, panik ve endişe meydana getirmek istiyorlar. Buna kısmen muvaffak oldular ama halkın nefretini biraz daha artırdılar. Çünkü ekmeğinden mahrum oluyor insanlar, iş yerlerini kapatmak zorunda kalıyorlar, zarar veriliyor. Evine molotof kokteyli atılıyor, çocuğun saçları yanıyor, çocuğunu ölümden kurtarıyorlar.''
-''MİLLETVEKİLİ MOLOTOF ATANLARIN İÇERİSİNDE''-

Yaşanan olayları önlemeye devletin güvenlik güçlerinin muktedir olduğuna vurgu yapan Arınç, ''Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'' çerçevesinde başlayan eylemlere bazı siyasetçiler ve milletvekillerinin de katıldığını hatırlatarak, bu nedenle polisin müdahale etmekten çekinebildiğini söyledi.
Bülent Arınç, ''Dolayısıyla bir Batman milletvekilini taş atan, molotof atanların içerisinde görebiliyorsunuz ve kıyafetlerine de baktığınız zaman neyi amaçladıklarını fark edebiliyorsunuz. 12 Haziran seçimlerinde halkımız bu eylemcilere karşı da Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyen, gürültü çıkaranlara da büyük bir ders verecek. 13 Haziran'dan sonra da milli birlik ve kardeşlik projemize daha güçlü bir şekilde devam edeceğiz'' diye konuştu.
-CHP'NİN ANAYASA MAHKEMESİ'NE BAŞVURUSU-

Programın sonunda yerel ve bölgesel televizyonların yöneticileri, bir süre önce TBMM'den geçen RTÜK Kanunu için Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a teşekkürlerini iletti.
Bunun üzerine söz alan Arınç, radyo televizyon yayıncılığıyla ilgili söz konusu kanunun 16 seneden beri bir ihtiyaç olduğu ifade ederek, bu alanda bir çok eksiklerin giderildiğini söyledi.
Televizyon reklamlarından alınan yüzde 10'luk payın yüzde 3'e indirildiğini ve bunun çok doğru bir karar olduğunu dile getiren Arınç, kanunla birlikte sermaye ve reklam paylarının düzenlendiğini ve yakında frekans ihalesinin yapılacağını kaydetti.
Söz konusu ihalenin yıllardan beri yapılamadığına dikkat çeken Arınç, kanunla birlikte halen radyo ve televizyon yayıncılığı yapan firmalar için ayrıcalık getirdiklerini hatırlattı.
Kanuna göre ihale yapılırken en az 1 yıldan beri yayın yapanların, yüksek sermayesi bulunanlar karşısında korunduğunu dile getiren Arınç, bu maddenin CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürüldüğünü belirterek, ''Çok üzüldüm. CHP eski alışkanlığını tekrar gösterdi, Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı'' dedi.
Bülent Arınç, yerel radyo ve televizyon yayıncılarının isteği üzerine kanuna eklenen bu maddenin iptaline yönelik, Anayasa Mahkemesi'nin ''hayır'' yanıtı vermesini temenni ettiğini sözlerine ekledi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın katıldığı program, KONTV (Konya), Vuslat TV (Malatya), SRT (Sivas), Kanal 16 (Bursa), Kanal E (Elazığ) ve BRTV'ten (Karabük) naklen yayınlandı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.