52 yıllık sancı: IMF

Türk halkının bir dönem en çok duyduğu kelimelerden biri IMF idi.. IMF'nin Türkiye masası şeflerinin her gelişleri olay olurdu, devletin zirvesiyle görüşmeler yapar, ardından talimatlar yağdırıp ayrılırlardı. 500 bin dolarlık kredi paketini bile vermek için dayatmalarda bulunurlardı.

Bir zamanlar bir uluslararası para fonu vardı... Adı IMF'ydi...

O IMF'nin bir Türkiye Masası vardı. Masaya oturan meşhur olurdu. Örneğin Carlo Cotarelli vardı.

Türkiye'ye her gelişinde popstar gibi karşılanırdı... Memleketi, hep, kamera ışıkları altında dolaşırdı...

Onun öncesi de vardı elbette ama sonrası olmadı. IMF ile Türkiye'nin yakın ilişkisi tam 52 yıl sürdü ama sonra o sancılı ilişki mutlu bitti..

IMF yani uluslararası para fonu 1944 yılında yani 2'nci Dünya Savaşı sürerken kuruldu..

Türkiye, 1947'de yani İsmet İnönü'lü yıllarda o fonla tanıştı. 1958'de ise Adnan Menderes'in başbakanlığı döneminde IMF'den ilk borç alındı.

İşte o ilk borcu 2005'e kadar tam 18 yeni anlaşma daha izleyecekti.

IMF'nin Türkiye'deki tarihi aslında Türkiye Siyaset Tarihi'nin de kısa bir özeti gibi..

IMF'li yıllarda tam 37 hükümet değişti Türkiye'de...

Örneğin IMF'ye ilk imzayı Cemal Gürsel atmıştı..

Ama dedik ya IMF'li yıllar Türk siyaset tarihinin de kısa bir özeti gibiydi.

Hükümetler değişiyor, koalisyonlar kuruluyor, sonra koalisyonlar dağılıyordu ama IMF hiçbir yere kıpırdamıyordu..

Bu kısır döngü 10 yıllar boyu devam etti...

Türkiye'nin IMF ile uzun süreli ilk anlaşmasına ise 1980 Haziran'ında yani 12 Eylül darbesine sayılı günler kala Demirel imza attı.

Demirel o anlaşmayla o güne kadar ki en yüksek borcu en yüksek faizle aldı.

Sonra darbe oldu ama bu IMF'nin umurunda değildi. O alacağına bakıyordu.. Demirel darbede şapkasını alıp gitti ama borç durduğu yerde duruyordu.

O anlaşmanın şartları 1983'e kadar ağırlaşarak devam etti...

Sonra Özal'lı yıllar başladı. Turgut Özal milletin adamıydı.

Milletin parasını faize ödememek için neler yapılabileceğini düşünüyordu.. Hatta bunun yolunu da bulmuştu..

Mesela Köprünün gelirlerini satarsa Hazine dolabilir Türkiye borçlanmayabilir IMF'ye gerek kalmayabilirdi..

Bu basit formülü uygulamaya sokmak istedi Özal...

Ne var ki muhalefet bunu da istemedi...

Özal o tartışmalara rağmen devletin gelirlerini artırmayı başardı. IMF'siz idare etti.

Ancak ne var ki 1990'lı yıllara gelindiğinde artık büyük küresel krizler kapıdaydı...

Yani istemeye istemeye de olsa yine IMF'nin kapısı çalınacaktı...

1994, 1998, ve 1999 krizleri Türkiye'yi deyim tam da yerinde batma noktasına getirdi...

O yıllarda siyaset de bildik krizlerle uğraşıyordu...

Koalisyonlar kuruluyor, sonra o koalisyonlar yıkılıyor, yeni hükümetler sadece bir kaç ay işbaşında kalabiliyordu..

Türkiye işte hem o siyasi krizlere hem de milletin belini büken cüzdanını boşaltan ekonomik krizlere dayanamadı.

1994'te çare IMF'de bulundu... Tansu Çiller hükümeti işte o yıl "5 Nisan" kararlarını aldı.

Türk Lirası yüzde 39 devalüe edildi.. Sonra 1998 krizi geldi... En sonunda da 1999 krizi... IMF artık gölge hükümetti...

O ne derse o oluyordu... Çünkü IMF "veren el"di ve "veren el" her zaman "alan el"den üstündü..

1999 yılında sırf IMF dedi diye tarımda destekler azaltıldı, Sosyal Sigortalar Kurumu çöktü...

IMF'nin her dediği yapıldı ancak ne var ki o da kar etmedi...

21 Şubat 2001 günü geldiğinde Türkiye bu kez cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizinin ortasına düştü...

"Kara Çarşamba" olarak tarihe geçen o krizin çıkış nedeni dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile dönemin başbakanı Bülent Ecevit arasındaki kavgaydı.

O gün faizler yüzde 7 bin 500lere fırladı... Borsa toplam değerinin neredeyse 5'te birini kaybetti... Türk Lirası yüzde 40 değersizleşti... Bir başka deyişle millet o sabaha yüzde 40 daha fakir uyandı.

Tam bir krizdi bu ve o krizi millet iliklerine kadar hissediyordu...

Tam 94 bin 500 iş yerinin kapısına kilit vurdu fırlatılan Anayasa kitapçığı... 1 milyon kişi ise işsiz kaldı..

Sonra nereden geldiği bilinen ama neden geldiği bilinmeyen biri çıktı ortaya..

Hükümet krizi çözse çözse Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş çözer fikrini ortaya attı...

Düne kadar IMF'nin Türkiye Masası şeflerine popstar muamelesi yapılıyordu...

Bu kez popstar Kemal Derviş olmuştu... Derviş, ekonominin başına geçirildi ve ilk 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı' açıklandı..

Programın ismi heyecan verici olsa da içeriği farklı değildi... Çünkü güçlü ekonomiye geçiş bir kez daha IMF ile olacaktı.

IMF Türkiye faizlerin öylesine yükseldiği bir ortamda tam 19 milyar dolar yeni bir kredi daha verecekti... Yani olan yine millete olacak, faturayı halk ödeyecekti...

Ama halk kendine kesilen o faturayı krizi çıkaranlara gönderdi... 2002 Kasım'ındaki seçimde krizin sebebi kimse hepsi barajın altına itildi...

Artık AK Partili yıllar başlamıştı...

Ve AK Parti kitabında ne faiz ödemenin ne de IMF'nin yeri vardı...

AK Parti de kriz yaşadı... 2004'te, 2007'de, 2008'de küresel krizler dünyayı kasıp kavururken Türkiye'nin bundan etkilenmemesi mümkün değildi...

Ama imkansızlar imkanlı hale geldi... O krizlerin tümü Türkiye'yi teğet geçti...

AK Parti'li yıllarda ekonomi tam 3 buçuk kat büyüdü, kişi başı milli gelir AK Partili yılların hemen başında 3 bin dolar civarındaydı şimdi 11 bin dolarlar konuşuluyor...

İhracat 31 milyar dolardı şimdi hedef 200 milyar dolar. Enflasyon artık canavar değil. Türk Lirası artık üzerindeki sıfırlarla utanç vesikası olmaktan çıkmış durumda ama en önemlisi artık milletin parası faize harcanmıyor... Yani IMF derdi yok...

Tam 66 yıl boyunca milletin sırtına binen o yük 14 Mayıs 2013 günü sona erdi...

Türkiye o gün o düğmeye basıldığı an borç alan değil, borç veren ülke oldu... Hatta "alan el" sıfatını kaybetti... "Veren el" oldu.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.