Arda Turan neden linç ediliyor?

CHP zihniyeti Türkiye'yi ayrıştırıyor.

Siyasette, sanatta, sporda ve politikada kutuplaştırıyor...

Milli iradenin yanında duranlar hedef alınıyor.

Ötekileştiriliyor...

Kendilerinden olmayanlar söz konusu olduğunda en temel insan hakkı olan fikir ve ifade özgürlüğü bile yok sayılıyor.

İlk fırsatta linç kampanyası başlatılıyor.

Barselona'da top koşturan arda turan o isimlerden biri.

16 Nisan referandumunda "evet" diyeceğini açıklayan isimlerden biriydi.

O günden beri hedefte Arda Turan.

İlk hatasında linç edilmek üzere mimlendi.

Milli takım uçağında gazeteci Bilal Meşe'ye yaptığı çıkış fırsat bilindi...

"Neden böyle yaptın? Diye bile sorulmadı Arda Turan'a...

Türkiye'yi yurt dışında başarıyla temsil eden futbolcu yargısız infaz edildi.

Peki, ama neden?

Rıdvan Dilmen çıktığı canlı yayında bu soruya cevap verdi:

"24 Ocak'tan sonra 'evet' davasına Arda'yı cebe koydular, beni de bitirdiler. Bu çocuk da şimdi onun bedellerinden birini ödüyor.

Hatta geçenlerde Murat Boz'u ve Burak Yılmaz'ı bitiren olay 'evet' demeleridir."

Dilmen'e göre Arda Turan'ın yaptığı doğru değil. Bilal Meşe'den özür dilemesi gerektiğini söylüyor. Ama Arda'nın bu kadar büyük bir linçi de hak etmediğini belirtiyor:

"Bu ülke için barışmalılar. Büyükler devreye girecek. Bu işi çözmeleri lazım... Arda'nın da Bilal Meşe'den bir özür dilemesi lazım...

Bilal Bey de gazeteciliği yaparken TFF Başkanının gazetesinde olsan da objektif olmalı"

Aslında Arda Turan olayı bir ilk değil.

Daha önce de milli iradenin yanında duran sanatçılara yönelik linç kampanyaları yapılmıştı.

2014'te başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın düzenlediği vizyon toplantısı olay olmuştu.

Toplantıya katılan sanatçılar aleyhinde kampanya başlatılmıştı.

İzzet Yıldızhan da o dönemde linçe uğrayan sanatçılardandı. Yıldızhan yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatmıştı:

"İnternete giremiyorum, hakaretler, küfürler… Bu mu demokratlık?

İsim yok cisim yok, orda bir siluet habire yazıyor. Oraya giden bütün sanatçı arkadaşlarımla biz ne yaptık; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının davetine gittik. "Biz gidip düşman bir ülkenin başbakanıyla ülkemize karşı savaş mı verdik?"

Bir ülkenin cumhurbaşkanı adayı sizi davet eder, ne yapacağını anlatacağını söylerse ben gelmem mi diyeceksiniz? Asla, ben bundan gurur duyarım. Her zaman da giderim. Ben ülkem için duyarlı bir insanım. Öyle de olmalı…"

Sanatçı Orhan Gencebay, "Yapılan mahalle baskısıdır" diye özetlemişti.

Ece Erken, "Bir davete icabet etmekle ben vatan haini mi oldum. Artık işi vatan satmaya millet satmaya kadar getirdiler" diye isyan etmişti:

"Hayatımda hiç yemediğim küfürleri yedim. Ne koca kaldı ne anne kaldı. Ne baba kaldı. Bir kere biz şunu öğrenmeliyiz herkesin fikrine herkesin düşüncesine herkesin saygısına başörtüsü takana takmayana saygı gösteren bir millet olduğumuz zaman adam olacağız... Biz vicdanı hür, irfanı hür, fikri hür bir millet değil miydik? Demokrasiyi savunmuyor muyduk? İnsanların özgür düşüncesine kimse müdahale edemez demedik mi, ne oldu?"

Külliye'ye gittiği için de bazı sanatçılar linç edilmişti. Hülya Avşar o isimlerden biriydi. .

Kılıçdaroğlu ünlü sanatçı için, "Hülya Avşar kim efendim. Kim Hülya Avşar? Sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Kimse kusura bakmasın. Yalakadan sanatçı olmaz arkadaşlar yalakadan sanatçı olmaz. Herkes bunu böyle bilmek zorundadır." Diyerek linçin fitilini ateşlemişti.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri aslında yaşananları özetliyor.

Türkiye'de milli iradenin yanında duranlar ve durduğunu açıklayanlar kim olursa olsun hedef tahtasına konuluyor.

Mahalle baskısı yapılıyor.

En küçük bir fırsatta acımasızca linç ediliyor.

Tıpkı Arda Turan olayında olduğu gibi…