Ünlü markalar tesettüre girdi
Muhafazakar moda pazarına Chanel, Armani, Dolce&Gabbana, DKNY gibi dünyaca ünlü markalar da girdi. 266 milyar dolarlık pazarın yeni sorunu ise tesettürü bilmeyen markaların tesettürlü tasarımlar üretmesi.
BÜYÜME YETMİYOR
"İyi-hoş. Pazar büyüsün, tesettürlü giyimde seçenek artsın" demeyin. Çünkü pazarın büyümesi ve farklı markaların muhafazakar modaya katılmaları sorunları da beraberinde getiriyor. Bu sorunların başında ise elbette tesettür algısı var. Daha doğrusu 'tesettürlü' olduğu iddiasıyla satılan ürünler, tasarımlar... Çoğu yabancı tasarımcı bu sorunun önüne geçmek için uluslararası bir tesettür standardı belirlemek gerektiğini düşünüyor. Etek-kol boyundan kumaş seçimine kadar…
Geçtiğimiz hafta İtalya'nın Torino kentinde düzenlenen İslami Ekonomi Zirvesi'nde tesettür giyim pazarının bu türdeki sorunları ve gelişmeleri masaya yatırıldı. Dünyaca ünlü tasarımcıların katıldığı zirvede Türkiye'den Kavakcı Couture- Elif Kavakçı, SefaMerve ve ModaNisa markaları da yer aldı. Zirvenin en dikkat çekici konusu tabi ki dünyaca ünlü markaların da artık tesettür giyim pazarına girmek istemesi ve bununla beraber ortaya farklı ihtiyaçların çıkmasıydı.
AYETİ DİKKATE ALMALIYIZ
Zirveye katılan başarılı tasarımcı Elif Kavakçı, dünyaca ünlü markaların pazara girmesini kaçınılmaz buluyor. Yabancı tasarımcıların sıkça sorduğu 'tesettürün standardını nasıl belirleriz?' sorusunun Kuran-ı Kerim'de çok net biçimde cevaplandığını da hatırlatan Kavakçı, ayette belirtilen sınırların tasarımcılar tarafından uluslararası bir standarta dönüştürülmesi gerektiğini söylüyor. Tasarımcı Oya Okur Erciyes'e göre ise tesettürün ayrıntılarını bilmeyen yabancı firmaların üretim yapması ürkütücü bir durum. Odak noktanın henüz renkler, moda ya da trendler olmadığını da belirten Erciyes, "Başörtülülerin sosyalleşebilmesi adına atılması gereken çok adım var" diyor.
Müslüman kadınların yeni dönem de tercihlerini, ihtiyaçlarını karşılayan markalardan yana yapacağı kuşkusuz. Ancak bu ihtiyaçları karşılayan firmaların tesettürün ne demek olduğunu öğrenmesi gerektiği de kaçınılmaz bir gerçek. Sınırların uluslarası bir standarda dönüştürülmesi ve buna uygun üretim yapılması da bu anlamda önemli. Tesettürle ilgisi olmayan kıyafetlerin 'tesettür'lü olduğu iddiasıyla dünya piyasasına sürülmesi ise kısa zaman içinde genç Müslüman kadınlar için yeni sorunları beraberinde getirebilir.
KALİTE VE TESETTÜR BİR BAŞLIK OLACAK
Dünyaca ünlü markaların tesettürlü kesimi düşünerek bir çalışma içerisine girmelerine fazlasıyla sıcak bakıyorum. Şöyle ki herşeyin hızla geliştiği bir dönemde dünya çapında isim yapmış markaların çoğunluğa duyarsız kalmaları hata olurdu. Kalite ve tesettür ayrı ayrı değil artık bir başlık olacak demektir ve bu çok sevindirici bir durum. Örneğin Chanel böyle bir seçenek sunarsa biz tesettürlüler için çok güzel olur kanaatindeyim. Chanel'in marjinal tasarımları tesettürle birleşince ortaya orjinal ürünler çıkar. Kesinlikle tercih edeceğim markalar arasına girer.
SINIRLARI BİLMEYENLERİN ÜRETİM YAPMASI ÜRKÜTÜCÜ
Tasarımcı Oya Okur Erciyes içinde bulunduğumuz dönemde tesettürün standardını belirlemenin çok zorlu olabileceğini söylüyor. "Tesettür inancımız ile ilintilidir. Ancak bir takım standartların da belirlenmesi gerekiyor" diyen Erciyes, "Bir guide line'ın oluşturulması bizce çok önemli. Çünkü kısa etek boyları, iç gösteren kıyafetler İslam'ın belirlediği kuralların dışında kalıyor" diyor. Erciyes, şunları söylüyor: "Zirve içerisinde iki görüş hakimdi; birincisi tesettürün İslami kalıpların dışında, herkesin tarzına uygun kıyafetler üretebileceğini savunuyordu. Sefamerve ve Elif Kavakçı'nın da aralarında yer aldığı diğer grup ise tesettürün kriterlerinin belirlenmesi; İslami kurallara göre tasarım ve üretim yapılması gerektiğini savundu. Ancak odak noktamız henüz renkler, moda ya da trendler değil. Çünkü başörtülü kardeşlerimizin sosyalleşebilmesi adına atılması gereken çok adım var. Bazen bir ürün üzerinde 10 cm fazla kullanılan bir kumaş parçası dahi bir kadının hayatını değiştirebiliyor. Son yıllarda bazı dünya markalarının bizlerin varlığını hissetmiş olması bir yönden sevindirici. Ancak inançlarımız hakkında bilgileri olmadan, bizim sınırlarımızı bilmeden üretim yapacak olmaları inanç ve değerlerimizi zedeleme ihtimalini de beraberinde getiriyor. "
SAMİMİ DEĞİLLER
Dünya markalarının sırf müslümanları cezbetmek adına kreasyonlar çıkartmalarını samimiyetsiz buluyorum. Ama ne yazık ki ürünlerini bazen bende tercih edebiliyor ve beğenebiliyorum. Dünya markalarını düşününce Valentino tesettür modasının vazgeçilmezleri arasında. Fakat ben aşırı süslü ve gösterişli bulduğumdan sadeleşmesi gerektiği düşüncesindeyim. Fakat Armani gibi spor tarzda parçalar üreten bir markanın bizim ihtiyaçlarımıza daha çok cevap vereceğini söyleyebilirim. Dolce&Gabbana markası tarz olarak sade ve basit oluşu sayesinde benim tercihlerim arasında.
YERLİ MARKALAR ZARAR GÖREBİLİR
Dünyaca ünlü markaların Müslüman kadın profilini dikkate almaları öncelikle hoş. Bu firmaların varlığının, İslami emirlere göre giyinmeye çalışan Müslüman hanımları, bireysel olarak iyi hissettireceği de kesin. Ama bunun yanında daha büyük bir perspektifle baktığımızda, yeni gelişmekte olan yerli tesettür markalarının, bundan büyük zarar görmesi de kaçınılmaz olacaktır. Çünkü yerli üretim yapan markaların stillerinin, gerçekten henüz tarzlarını oluşturamamış, olgunlaşamamış olduklarını ve Müslüman kadın profilini modanın dışında, bir stil sahibi olmaktan uzak hale getirdiklerini düşünüyorum. Tesettür giyim sektörü, Türkiye için de oldukça yeni bir kavram. Dolayısıyla bu atılımın olumlu ve olumsuz getirileri muhakkak olacaktır. Sonuç olarak, şıklık yarışında Müslüman kadınlar da bu markalar sayesinde "bende varım" diyebilecektir.
REKABET TESETTÜR MODASINA ZEVK GETİRİR
Öncelikle benim düşüncem, Batı modasında "tesettür giyim" çok yeni bir tanım olsa da, dünyaca ünlü tüm markalarda tesettürlü bir bayanın giyinmesi için pek çok seçeneğin geçmişten günümüze kadar var olduğudur. Chanel her koleksiyonda kullandığı tüvit ceketleri, Gucci'nın uzun bohem elbiseleri ve Burberry'nin efsane trenchcoatları yıllardır podyumlardan inmedi. Yalnızca onlar aşina oldukları parçaların tesettür ile isimlendirilmesiyle karşılaştılar. Ben beş altı senelik tesettürlü bir bayan olarak Türkiye'deki tesettür markalarından asla alışveriş yapmadığımı söyleyebilirim. Modayla ilgisi olmayan yalnızca tesettür için giyinen bir bayana bile hitap ettiğini düşünmüyorum. Kaldı ki şu sıralar dünyaya açılmaya çalışmalarını, reklamlarını zevkten uzak buluyorum. Bir kıyafetin uzun kollu olması onu tesettürlü kılmayacağı gibi desensiz uzun siyah pembe bir elbise sizi asla şık kılmaz. Sağlam markarla rekabete girecek olan Türk tesettür markalarına biraz daha özgün bir tarz ve yeni bir soluk geleceğine inanıyorum, umarım mağazalarında gömlek tunik ve tek renk elbiseler dışında bir şeyler görebiliriz. Eğer tesettürlü tasarımlar yapacak olsa tercihim kesinlikle Valentino ve Fendi olur.
CHANEL BİLE FERACE TASARLIYOR
Dünya markalarının tesettüre olan ilgisinin artmaya devam ettiğini söyleyen tasarımcı Elif Kavakçı, "Ben 2011 senesinde ilk kez Rick Owens'in defilesinde burkanın modern versiyonunu görüp, bu ilginin hızla artacağını farketmiştim. Amerika'da farklı mağazaların vitrinlerinde başörtülü mankenler gördüğümde de üreticilerin tesetürlü hanımlara yönelık çalışmalar yaptıkları dikkatimi çekmişti" diyor.
2014 yılında ilk kez DKNY markasının muhafazakar giyime, hazırladığı Ramazana özel kapsul koleksiyonla adım attığını da hatırlatan Kavakçı, bu yıl aynı stratejiyi Tommy Hillfiger, Dolce & Gabbana ve Armani markalarının uyguladığının da altını çiziyor. Karl Lagerfeld'in Chanel için hazırladığı Abayeh (ferace) Resort kolleksiyonu yıllık kolleksiyonlarına yerleştiğini de belirten Kavakçı şunları söylüyor: "Tesettür ve moda kelimelerinin birleşmesi birçok insan tarafından ne kadar çok yadırgansa da, bu ikilinin sosyolojik ve antropolojik bir algi olduğu inkar edilemez. Tesettürün sınırları Kuran-ı Kerim'de açık ve nettir. Muhafazakar moda da sınırlarının zor da olsa belirlenebileceği kanaatindeyim. Bence asıl sorunda burada bütün marka sahiplerinin 'kar' oranlarına dayalı düşünmeleri. Tesettürün sınırları muhafazakar moda markaları tarafından belirlendiğinde diğer markaların "safları" da belirlenecek diye düşünüyorum. Örneğin yıllardır ipek başörtüsü üreten Türk bir markanın "bizim markamız muhafazakar değil ki" gibi bir açıklama yapmasını oksimoronik bir durum olarak görüyorum."
İHTİYAÇLARI FARKEDEN MARKALAR KAZANACAK
İslami Global Ekonomi zirvesinde ilk gördüğüm şey Batı dünyasının Müslüman Giyim/Moda sektörünün potansiyeline olan yakın ilgisi oldu. 2010-11 yıllarında Batılı yatırımcılar ile İslami giyim sektörünü konuştuğumuzda, bu potansiyelin farkında değillerdi. Bugün uluslararası markaların ve modacıların, Müslüman ülkelerindeki giyim tarzını yakından takip ettiğini görüyoruz. Tesettürde ''global bir standart'' belirlemeye çalışmak bana çok manalı gelmiyor. Modacıların, kadınların ihtiyaçlarını, inançlarını, kaygılarını anlayarak buna uygun ürünler üretmeleri ile sektör ilerleyecek, bunu en iyi anlayan markalar kazanan markalar olacaklar. Müslüman kadınlar kendi standartlarını biliyorlar, kadınlarımızın -bence– istediği, kendi giyim standardına ve inançlarına uygun, kaliteli, çok çeşitli ürün arasından seçim yapabilmek.
RAPORDA BAZI EKSİKLER VAR
Sefamerve markasının yönetim kurulu başkanı olan Mehmet Metin Okur, tüm dünyadan 60'a yakın, Türkiye'den ise 2 firmanın davet edildiği İtalya Torino'da gerçekleşen zirvede, sektöre dair tüm eksikliklerine rağmen bu alanda bir adım atılması gerekliliğinin ortaya koyduğunu söylüyor. Okur, zirvedeki amacın, Islamic fashion, Islamic finans, Islamic food tanımlamalarının yapılması olduğunu belirtip şunları söylüyor: "Ancak asıl sorgulanması gereken başka sorular var bizce. Örneğin giyim şirketinin Müslüman bir ülkede olması raporlarda yer alabilmesi için yeterli miydi ya da sadece Islamic fashion alanında bir kaç ürün tasarlaması veya ben muhafazakarım demesi o şirketin raporlara girmesini sağlamalı mıydı? Örneğin DKNY 2014 Ramazan ayında muhafazakar kadınlara yönelik bir katalog hazırladı diye DKNY'nin tüm cirosu bu alana dahil edilmeli mi? Edilmemeli mi? Rakamları değerlendirirken bu detayları da netleştirmek gerekiyor."
Merve Akbaş / Yeni Şafak