Fatih Erbakan'a bile "İrancı" yaftası vurulduğu bir vasatta, bugünkü serlevhamızın hakkını verebilir miyim doğrusu bilemiyorum.
Her şeyden evvel çıta çok yükseldi. Fetullah Gülen'in "Cennete giden yol İran'ın içinden geçse oraya gitmem..." ifadesinden aşağısı artık kurtarmaz gibi duruyor.
Kaldı ki olanca nefretimi, bir yılı aşkın süredir Gazze'de mazlum Filistinlileri çoluk çocuk katleden İsrail'e ve destekçilerine harcadım. Bende nefret diye bir şey kalmadı, o derece.
Ama yine de elimden geldiğince "İran'ı rahatsız edebilecek" bir yazı yazmaya çalışacağım.
Neden mi? Onu da belirteceğim, az sabredin.
Mezhep veya etnisite temelli ayrıştırmaların "İslam milletinin" dayanışmasını tarumar edeceği zaten aşikârdı.
Yani, bölge politikasını Şii kimliği ön plana alarak dizayn etmeye çalışmanın faciayla sonuçlanacağı kesindi. Öyle de oldu.
İran'ın "pragmatik" tutumu, mezhep farklılığından kaynaklanan güven sorununu daha da derinleştirdi. Mesela, "Büyük şeytan" tesmiye edilen ABD'yle, Afganistan ve Irak'ta örtülü işbirliği yapmak İran İslam Devrimi'nin başlangıçtaki idealist hedefleriyle zinhar örtüşmüyordu.
Pragmatik tavır, mezkûr devrimi gitgide "bölgesel güç" olma hevesine indirgedi.
Devrimin bu denli araçsallaştırılması da bölge insanına tarihi mirası (Osmanlı-Safeviler çatışmasını) hatırlattı...
Böylece, Ali Şeriati'lerin "Ali Şiası Safevi Şiası" tefriki (ayrımı) İran İslam Devrimi'nin nostaljileri arasında kalmaya mahkûm edildi.
Yanlış anlaşılmasın: İran'da devrim olur olmaz "Bizde öyle devrim gibi kaka şeyler olmaz; onlar Şii biz Sünni'yiz..." yollu tepki gösteren Türkiye'deki tüm Taha Akyol'lar ve bilumum FETÖ'cüler İran'dan Şii politikalar güttüğü için değil, ABD emperyalizmi karşıtı devrim yaptığı için nefret ederler.
Bunu yapmadığı gibi Hizbullah'ın da "harcanmasına" neden oldu.
Şuracığa minik bir parantez açalım: İslam ümmetinin liderliği ne ayrıştırıcı Şiilikle ne de tekfirci Selefilik'le olur. İbn Teymiyye'nin Hazreti Ali'ye lagaluga eden Selefiliği ile Ehl-i Sünnet'in kuşatıcılığının alakası yoktur... Parantezi kapattık.
Sonuç itibarıyla, Suriye'ye onca yatırım yapan İran evine eli boş dönmüştür.
Son günlerde maksadını aşan açıklamalar yapmaları şayet iç kamuoyuna yönelik değilse, düçar oldukları travmanın çok büyük olduğunu gösterir.
Gelgelelim, "İran'ın hiçbir zaman Filistin diye bir derdi olmamıştır" demek maddi gerçeklikle bağdaşmaz.
Humeyni, İran'ın İsrail ile kurduğu ekonomik ve askeri ilişkinin Filistin halkına zarar verdiği gerekçesiyle 1963'te 15 Hordad Ayaklanması'nı gerçekleştirmiş, verdiği hutbelerde İsrail'i Müslümanların düşmanı ilan etmişti. Sürgün döneminde de (64'ten 79'a kadar) aynı çizgide devam etmiş, İran'ın İsrail'e petrol ihraç etmesini İslam'a ve Filistin davasına ihanet olarak nitelendirmiştir. Devrim yapar yapmaz da Tahran'daki İsrail Büyükelçiliği binasını Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) tahsis etmiştir. Daha sonra da ramazan ayının son cumasını "Kudüs Günü" ilan etmiştir...
Demem o ki, gerçekleri çarpıtmadan yani kendinizi iptizale uğratmadan da "İran karşıtı" yazı yazılabilir...
Her şeyden evvel çıta çok yükseldi. Fetullah Gülen'in "Cennete giden yol İran'ın içinden geçse oraya gitmem..." ifadesinden aşağısı artık kurtarmaz gibi duruyor.
Kaldı ki olanca nefretimi, bir yılı aşkın süredir Gazze'de mazlum Filistinlileri çoluk çocuk katleden İsrail'e ve destekçilerine harcadım. Bende nefret diye bir şey kalmadı, o derece.
Ama yine de elimden geldiğince "İran'ı rahatsız edebilecek" bir yazı yazmaya çalışacağım.
Neden mi? Onu da belirteceğim, az sabredin.
***
İran'ın özellikle Irak ve Suriye'de "sorumluluktan" uzak politikaları Sünni kesimlerde kopuşu derinleştirirdi, kopuş da zamanla nefrete dönüştü.Mezhep veya etnisite temelli ayrıştırmaların "İslam milletinin" dayanışmasını tarumar edeceği zaten aşikârdı.
Yani, bölge politikasını Şii kimliği ön plana alarak dizayn etmeye çalışmanın faciayla sonuçlanacağı kesindi. Öyle de oldu.
İran'ın "pragmatik" tutumu, mezhep farklılığından kaynaklanan güven sorununu daha da derinleştirdi. Mesela, "Büyük şeytan" tesmiye edilen ABD'yle, Afganistan ve Irak'ta örtülü işbirliği yapmak İran İslam Devrimi'nin başlangıçtaki idealist hedefleriyle zinhar örtüşmüyordu.
Pragmatik tavır, mezkûr devrimi gitgide "bölgesel güç" olma hevesine indirgedi.
Devrimin bu denli araçsallaştırılması da bölge insanına tarihi mirası (Osmanlı-Safeviler çatışmasını) hatırlattı...
Böylece, Ali Şeriati'lerin "Ali Şiası Safevi Şiası" tefriki (ayrımı) İran İslam Devrimi'nin nostaljileri arasında kalmaya mahkûm edildi.
Yanlış anlaşılmasın: İran'da devrim olur olmaz "Bizde öyle devrim gibi kaka şeyler olmaz; onlar Şii biz Sünni'yiz..." yollu tepki gösteren Türkiye'deki tüm Taha Akyol'lar ve bilumum FETÖ'cüler İran'dan Şii politikalar güttüğü için değil, ABD emperyalizmi karşıtı devrim yaptığı için nefret ederler.
***
İran vaktiyle de dile getirdiğimiz üzre, Suriye rejimi üzerindeki etkisi ile Türkiye'nin Suriye sosyolojisi üzerindeki etkisini hesaba katarak bir çözüm arayışı içine girebilirdi.Bunu yapmadığı gibi Hizbullah'ın da "harcanmasına" neden oldu.
Şuracığa minik bir parantez açalım: İslam ümmetinin liderliği ne ayrıştırıcı Şiilikle ne de tekfirci Selefilik'le olur. İbn Teymiyye'nin Hazreti Ali'ye lagaluga eden Selefiliği ile Ehl-i Sünnet'in kuşatıcılığının alakası yoktur... Parantezi kapattık.
Sonuç itibarıyla, Suriye'ye onca yatırım yapan İran evine eli boş dönmüştür.
Son günlerde maksadını aşan açıklamalar yapmaları şayet iç kamuoyuna yönelik değilse, düçar oldukları travmanın çok büyük olduğunu gösterir.
Gelgelelim, "İran'ın hiçbir zaman Filistin diye bir derdi olmamıştır" demek maddi gerçeklikle bağdaşmaz.
Humeyni, İran'ın İsrail ile kurduğu ekonomik ve askeri ilişkinin Filistin halkına zarar verdiği gerekçesiyle 1963'te 15 Hordad Ayaklanması'nı gerçekleştirmiş, verdiği hutbelerde İsrail'i Müslümanların düşmanı ilan etmişti. Sürgün döneminde de (64'ten 79'a kadar) aynı çizgide devam etmiş, İran'ın İsrail'e petrol ihraç etmesini İslam'a ve Filistin davasına ihanet olarak nitelendirmiştir. Devrim yapar yapmaz da Tahran'daki İsrail Büyükelçiliği binasını Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) tahsis etmiştir. Daha sonra da ramazan ayının son cumasını "Kudüs Günü" ilan etmiştir...
Demem o ki, gerçekleri çarpıtmadan yani kendinizi iptizale uğratmadan da "İran karşıtı" yazı yazılabilir...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Sonraki Haber
Daha Fazla Gör
- Son dakika video izle
- Son dakika haberleri
- A Haber analiz
- Gündem haberleri
- Ekonomi haberleri
- Otomobil haberleri
- Namaz vakitleri
- Hava durumu
- İstanbul Yol durumu
- Atv canlı yayın izle
- Spor haberleri
- Foto galeri
- Son dakika emekli haberleri
- Teknoloji haberleri
- A Haber programlar
- Sabah – Takvim yazarları oku
- Kuruluş Osman izle
- Gazete manşetleri
- Instagram dondurma
- Sarıyer, Çekmeköy, Sultangazi okullar tatil mi? 12 Şubat İstanbul kar tatili açıklamaları
- Beylikdüzü, Küçükçekmece, Bağcılar okullar tatil mi? 12 Şubat İstanbul tatil olan ilçeler
- THY'den Ramazan ayına özel: 949 TL'ye Uçak Bileti Kampanyası | 11-13 Şubat'ta İndirim Fırsatı
- Yarın İstanbul’da okullar tatil mi: 12 Şubat’ta hangi illerde okullar tatil ilan edildi?
- EKPSS tercih sonuçları ne zaman açıklanacak? 2025 ÖSYM EKPSS tercih sonuç takvimi
- Tarım ve hayvancılık kredisi nasıl alınır, şartları neler? Tarım ve hayvancılık Destek Projesi başvurusu nereden yapılır?
- 2025 Şubat ayı Kızılay personel alımı devam ediyor: Güncel kadrolar ve şartlar
- Anneanne usulü, tam kıvamında: İşte en kolay ve en lezzetli ev yapımı salep tarifi
- 11 Şubat altın fiyatları: Altın rekor kırmaya devam ediyor! Gram, çeyrek altın kaç TL?
- İstanbul’da yoğun kar! Megakentte okullar tatil | Mesai saatleri değişecek mi? İşte valilik açıklaması
- Milli maç ne zaman? Türkiye-Macaristan maçı hangi tarihte, saat kaçta oynanacak?
- 14 Şubat Sevgililer Günü'nü efsaneleştirin! İşte romantizmi doruklara çıkaracak 5 etkinlik