Arayana sorana, partizana, yandaşa, sevene sevmeyene selam.
Hayli zamandır yazı yazamadığım için sağlığımdan endişe ettiğini sosyal medya hesabı üzerinden dillendiren Milat gazetesi yazarı
Ufuk Coşkun ve Aydınlık yazarı
Gaffar Yakınca'ya (sağ olsun / var olsunlar) cevap kabilinden,
Cübbeli Ahmet Hoca'dan helallik almadığım sürece sıkıntı çekmeye devam edeceğimi söyleyen o sempatik muhtereme de selam.
Lakin muhtereme kötü bir haberim var.
Biz Cübbeli Ahmet Hoca ile o işi tatlıya bağlamıştık. Hatta bir konuşmasında
"Salih Tuna'nın takılmaları hoşuma gidiyor" bile demişti. (Youtube'da var, meraklısı izleyebilir.)
Yani kardeşim ölmedim, buradayım, çok şükür.
Gelgelelim, gündelik siyasete de antrenmansız girecek değiliz.
Hazır laf Cübbeli Ahmet'ten açılmışken
Mars muhabbetiyle ısınma çalışmalarına başlayacağız ki lifimiz atmasın.
***
Malumunuz, NASA Mars'a
"Perseverance" adlı aracını indirince Cübbeli Ahmet'in eski (2015) bir konuşması dolaşıma sokuldu. Sen daha volkan ne zaman patlayacak, deprem ne zaman olacak onu çözememişsin, aşağıyı halletmeden yukarı çıkılır mı dedikten sonra Cübbeli Ahmet şunu soruyor:
"Mars'ta görecen de, ne görecen?.."
Türkiye'nin uzay programını
"Millet aç aç" diye "eleştirmeyi" marifet bilen muhteremler
mezkûr konuşmayı çok eğlenceli bulmuştu
ama bana sorarsanız kendileri daha
eğlenceli.
Cübbeli Ahmet Hoca'nın konuşması nihayetinde "neden / niçin?" sorularını imleyen mahiyete içkindir. Uzay programına karşı "Millet aç aç" demek tipik bir
"Ad hominem" vakasından başka bir şey değildir.
Ünlü komplo teorisyeni
Scott C. Waring keşif araçları tarafından çekilmiş olan kareleri inceledikten sonra Mars'ta UFO kalıntılarını gördüğünü söyleyerek "Nesnenin birinde beyaz saçlara sahip bir yüz görünüyor..." diyor.
Can Ataklı'nın Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yaptığı 80'li yılların Tan gazetesi, dünyada daha ilgincini bulmuştu:
"Sakallı Bebek."
Demek ki, (Cübbeli Ahmet Hoca'nın ifadesiyle) ilginç bir yaratık bulmak için de yukarı çıkmaya hiç gerek yok.
Şaka bir yana da Waring'in "gözlemi" öyle burun kıvrılacak bir tecessüs değildir. Mars'ın varlığına kendince bir "anlam" yükleme gayretinin ifadesidir.
Bakınız, teleskop kullanmadan yaptığı hesaplamalarla yüzlerce yıldızın konumunu neredeyse şu anda bildiğimiz kesinlikle ölçen Kepler'in hocası Danimarkalı gökbilimci
Tycho Brahe (1546-1601), kendisinden önce gelen
Kopernik'in modelini tam anlamıyla benimsemez. Bunun sebeplerinden biri, o modele göre kimi varsayımları kabul edip hesaplamalar yapıldığında, Dünya ile en yakın durağan yıldızın arasındaki mesafenin, Dünya ile
Satürn arasındaki mesafenin en az 700 katı olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bu da evrenin en azından yüzde 90'ının boşluktan ibaret olduğu anlamına gelir.
Tycho bunun makul/anlamlı bir sonuç olmayacağını düşünür. Zira ona göre Allah neredeyse tamamı boşluktan oluşan bir kozmos/ evren yaratmış olamazdı.
Newton da kendi bulduğu yasanın "mahiyetine" ömrünü harcar. Temel sorusu şudur: Nasıl oluyor da bir cisim, başka bir cismi aralarında gözlemleyebileceğimiz bir şey olmadığı halde etkileyebilir/çeker?
Chomsky bir konuşmasında, Newton'un kütle çekimi konusunda fiziğe yaptığı katkılar sonrasında, ortaya koyduğu şeyin tamamen "absürt" bir inanç olduğunu söylediğini alıntılar.
Her ne kadar daha sonraları kütle çekim dalgaları,
Einstein'ın evren modeli gibi önerilerle (Aristoteles'in fiziğine ters düşen "mutlak boşluk" düşüncesi yerine "karanlık madde" ve "karanlık enerji" gibi varsayımların konmasıyla) bahsi geçen "mistik durum" açıklanmaya çalışılsa da,
Chomsky'nin yorumuna göre, bu tür sorulardan bilim bir manada vazgeçmiş durumdadır.
Hülasa, temel soru ortada duruyor hâlâ:
Niçin?