Ermenistan'ın durduk yere Azerbaycan'a saldırmasının
Rusya, Türkiye arasında fitne çıkarmaktan öte anlamı olmadığını dile getirmiştim.
"Fitne" dediğim...
Her ne kadar
Paşinyan'ın Batı'yla kurduğu ilişkiden rahatsız olsa da Rusya'nın Ermenistan'la güvenlik anlaşması (üsleri; askerleri falan) vardı. "
İki devlet tek millet" diskuruna sadece sözde değil özde de inanan Erdoğan Türkiye'si de Azerbaycan'a asla duyarsız kalamazdı.
Hal böyle olunca, Rusya ve Türkiye bir şekilde kafa kafaya gelecekti.
Hesap buydu...
Şükür ki şükür tutmadı.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın "Ermenistan'ın boyunu aşan bir teşebbüs" sözünden mülhem, "Boyunlarının ölçüsünü aldılar" diyebiliriz.
O kadar ki...
Paşinyan'ı Azerbaycan üzerinden Rusya ve Türkiye'nin arasını bozmaya teşvik eden Batılı malum güçler de kurtaramadı.
Sonuçta parfümünden de oldu. (Azerbaycan yenilgisini hazmedemeyen Ermeniler saatini, bilgisayarını, parfümünü çalmışlar ya onu diyorum.)
Zavallı Paşinyan "dımdızlak" kalakaldı.
Kendisini fiştekleyen Batılı güçler arasında yer alan
Fransa'ya da "Anlaşmanın parametrelerini inceliyoruz ama kalıcı herhangi bir anlaşmada Ermenistan'ın çıkarları dikkate alınmalı" şeklinde beyhude açıklamalar yaparak Ermeni diasporasının gazını almak kaldı.
***
Hülasa edecek olursak, Paşinyan'ın mahut saldırısı Rusya ile Türkiye arasında fitneye değil, ilişkinin daha da kuvvetlenmesine neden oldu.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Aliyev'in Türkiye ve Rusya'nın "ortak barış gücü" oluşturacağına dair açıklamasının
Kremlin Sözcüsü Peskov tarafından doğrulanmaması, dahası, Türk askerinin bulundurulması hususunda henüz anlaşmaya varılmadığını söylemesi bu gerçeği değiştirmez.
Zira,
Azerbaycan'ın zaferi aynı zamanda Türkiye'nin zaferidir.
Ve, Rusya da "
barış gücü" altında (sonuç itibariyle) bu zaferi koruma görevini üstlenmiştir.
Bu aynı zamanda,
Biden ABD Başkanı olduğunda öncelikle Rusya ile Türkiye'nin arasını açacağını söyleyenlere de güzel bir cevap olmuştur.
***
Şayet Rusya'da Putin yerine
Gorbaçov olsaydı veya Türkiye özellikle 15 Temmuz
sonrası "
istiklal-i tam" rotasına girmiş
olmasaydı "Dağlık Karabağ" özgürlüğüne
kavuşamazdı.
Türkiye'de artık o eski "
uydu devlet" yapısı yok.
Eskiden MİT'in bile CIA'nın Türkiye masası gibi çalıştığını MİT Müsteşarı
Fuat Doğu bir defasında şöyle anlatmıştı: "
Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum..."
Anlaşılan o ki, MİT mensupları CIA'nın "onayından" geçerdi.
Mesela, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı
Buğra Kavuncu'nun dayısı
Enver Altaylı'yı MİT'e yerleştiren CIA ajanı
Ruzi Nazar'dı.
Enver Altaylı dedim de aklıma geldi.
Tutuklu yargılandığı FETÖ davasının geçen günkü duruşmasında, FETÖ'nün Fetullah'tan sonra gelen ikinci elebaşı Mustafa Özcan'ı tanıyıp tanımadığının sorulması üzerine şunları söyledi: "
Mustafa Özcan'ı tanıyorum. (...) Abdullah Gül'ü suçlamak istemiyorum. Çankaya'da Mustafa Özcan'ın Abdullah Gül ile en az 100 görüşmesi, Bülent Arınç'ın Mustafa Özcan ile en az 200 görüşmesi vardır..."
Ben de değerli devlet büyüklerimizden
Sayın Arınç'ı ve eski cumhurbaşkanımız
Sayın Gül'ü elbette suçlamak istemiyorum...
Ama bu nedir birader, insan sevgilisiyle bile bu sıklıkla görüşmez!