Akdeniz'de Türkiye'nin geleceği açısından tarihe geçen olağanüstü gelişmeler yaşanıyor.
Libya'da Batı ve BM nezdinde meşru Serrac hükümetiyle
tam zamanında iyi ilişkiler kuran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz'deki egemenlik ve ticari haklarımız için muazzam bir anlaşma yaptı.
Denizin altındaki petrol ve doğalgaz kaynaklarına üşüşen Yunanistan, Mısır, İsrail ve kimi Avrupa ülkelerinin
kapattığı alanda Türkiye'ye de yer açtı.
Akdeniz'de ıskartaya çıkarttıklarımız bunlarla da sınırlı değil. Suriye'deki yayılmacılığını Libya'da da devam ettiren ancak
eşeğe (kiralık bir darbeci generale) oynayan Rusya da istediğini alamadı.
Türkiye'nin tüm bu diplomasi sürecini
ABD ile ve
bölgedeki Avrupalı aktörlerin ablası Almanya ile ilişkilerini bozmadan yürütmesi de ayrıca takdire şayan.
Trump yönetimi Libya'da
Rus külahındansa Türk sarığı görmek istediğini
defalarca açık etti. Yunanistan'a kefilliğinden
pişman olan Merkel'in,
Oruç Reis sondaj gemimizin donanma eşliğinde
Akdeniz'e açılması üzerine sergilediği
mahcubiyet de malumunuz.
***
Askeri sahaya sürecek kadar güçlü bir siyasi kararlılıkla tahkim edilen bu diplomasi sürecinin nihayete ermesi aklı başında herkesin arzusu. Umarız sahadaki rezervlerden payımızı alırız ve cari açığımızdaki en önemli kalemlerden kurtuluruz.
Ama şimdiden kazandığımız kesin.
Truman Doktrini'yle "
Orta Doğu'da hafif sanayiye sahip bir tarım ülkesi olarak" dizayn edilen, edilmeye çalışılan
ve ne yazık ki uzun yıllar bu rotada
"seve seve" ilerleyen Türkiye kendi yolunu
çiziyor.
Kendi öngörüsü, planı ve teknolojisiyle, bölgemizde kurulan kurtlar sofrasının orta yerine dalıp hak iddia ediliyor.
Bu cüretin kendisi bile geleceğe dair daha umutlu olmamız için yeterli
***
İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD'nin bize uygun gördüğü az gelişmiş tarım ülkesi rolünü benimseyen
yerli ecnebilerimizse bu gelişmeler karşısında sessizler.
Zira onların özlemi gelişmiş bir memlekette yaşamaktan ziyade mümkünse bir
üçüncü dünya ülkesinde sömürge aydını olarak arzı endam etmek. Nasıl olsa kendilerine ve çocuklarının geleceğine yetecek kadar paraları var. Türkiye gelişecek, büyüyecek, zenginleşecek refah yayılacak diye ağızlarının tadını niye kaçırsınlar?
Nasıl yazın kaçtıkları Bodrum, Çeşme gibi yörelerde
halkı" ve yerli turistleri aşağılayarak tatmin oluyorlarsa, tüm hayatları da işte öyle "tatil" gibi geçsin istiyorlar.
Türkiye 12 ülkede askeri üs kurarken, hala papağan gibi "
Saman, buğday ithal edecek hale geldik" diye söylenmelerinin nedeni de tam olarak bu.
Bu arada Türkiye'nin buğday ithalatının artmasının makarna ihracatının tavan yapmasına bağlı olduğunu yemek yerken yüzlerine söylemeyin de iştahları kaçmasın.