Türkiye ile ABD arasındaki vize krizi, 15 yıldır Türkiye'yi hedef tahtasına koyanların "gerçektenkimler" olduğuna dair tartışmayı alevlendirdi.
Zira ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün çıkıp "Bu kararBeyaz Saray'lakoordineli alındı" deme ihtiyacı hissetmesi önemli bir "itiraf."
Öyle ya, zaten bir büyükelçi dış politikada adım atarken bağlı olduğu seçilmiş yönetim dışında "nereyle" koordine olabilirdi ki?
Yoksa Sözcü Nauert, kaş yapayım, ayar vereyim derken, ABD'deki "paralel iktidarı", Pentagon'u mu ağzından kaçırıvermişti?
Hâlâ stratejik bir sığlıkla tüm bu yaşananları "Trump'ın iş bilmezliğine" bağlayanlar elbette bu çelişkileri, diplomatik skandalı görmediler bile.
Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dün yaptığı konuşmada dillendirdiği şu cümleler sanırım, tüm dünyayı kaosa sürükleyen ABD'deki çift başlılığın en net ifadesi:
"Eğer koskoca ABD'yibir büyükelçi yönetiyorsa,Büyükelçi 'ben bunu hükümetimadına aldım' diyor. Sayın Başkan ve ABD üstyönetimi de buna 'Senbunu yapamazsın' demiyorarkasında duruyorsakusura bakmasınlar. Bizde aldığımız kararın şuanda sonuna kadar arkasındayız!"
Haksız mı, daha birkaçhafta önceki yüz yüze görüşmelerinde"Sıkı dostluktan"bahsetmemiş miydiTrump?
***
Dün, resmi olarak "HangiAmerika" diyen soranCumhurbaşkanı, Türkiye'ninkarşı karşıya olduğu saldırınınarkasında "Zulüm 1453'tebaşladı" söylemini üretenlerinolduğunu söyledi.
Kuşkusuz bu işin kökü tarihe dayanan motivasyonları da vardır.
Ancak yakın süreci göz önüne alırsak, benim aklıma ilk olarak 15 yıl öncesi geliyor. O gün bugündür ülkece ABD'nin sistematik saldırısı altındayız...
Ve ilk adım, 2003'teki 1 Mart tezkeresinin TBMM'den geçmemesi üzerine devreye koyuldu!
Çünkü Türkiye'de iktidarsız koalisyonlar bitmişti. "İncirlik'in anavatanında" ABD'nin Irak'a ve Suriye'ye yönelik, bugün şahit olduğumuz planlarını sekteye uğratacak bir yapı oluşmuştu.
Öyle ki, ABD'nin istediği tezkereye, bir yıl önce iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi vekilleri de "hayır" demişti. TSK içindeki, istediklerinde darbe yaptırdıkları, muhtıra verdirdikleri "çocukları" da işe yaramamıştı işte. Meclis'in gözünü korkutup ABD'nin istediği Irak tezkeresinin geçmesini sağlayamamışlardı.
Bu yüzden her ikisi de tasfiye edilmeliydi...
Sonrasını biliyorsunuz...
Pentagon'un Fetullahçı ajanları için celp çıkartıldı.
Ordu'daki, gık demeden on yılda bir darbe yapmış "ABD'nin iyi çocukları" tasfiye edildi ve yerine FETÖ'cüler geçti.
17-25 Aralık hukuk kumpası, ekonomik sabotajlar, medya manipülasyonu derken iş 15 Temmuz'da darbeye kalkışacak boyuta geldi.
***
Düşünüyorum da...
1 Mart tezkeresi Meclis'te görüşülürken ben henüz Ankara'da öğrenciydim. Okulda solcu, muhafazakâr, ulusalcı ne kadar grup, öğrenci varsa yan yana gelip bu işe karşı gelmiştik. Hatta beraber bir eylem yapmıştık.
İlk ve tekti bu. O günden sonra memlekette bu grupların hiçbir talep için yan yana geldiğini göremedik.
Demek ki, bugün sergileyemediğimiz bu birlik tablosu, o günlerde birilerini çok ürkütmüş...
Ama bazen "O gün tezkereMeclis'ten geçseydive biz bunca acıyı hiç çekmesemiydik" diye düşünmedende edemiyorum.
Fakat sonra o zaman da ABD'nin dümen suyundan hiç çıkmadan "yarı sömürgeülkesi olarak devamederdik, doğrusu buymuş" diye kendime cevap veriyorum.
Sizce?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.