"Salgın sırasında maske bulamıyoruz diye sızlanıyorduk, şimdi salgın geçti havasına kapıldık, herkes maskelerini evde bırakıp dışarı çıkıyor" diyor
Paris'teki arkadaşım. Çektiği kafe fotoğraflarını gönderdi. Bizimkiler, Paris'tekilerin yanında hastane servisleri gibi kalır... Cuma günü
Berlin'deki gazeteci dostlarla da mesajlaştık. Onlar iyice şaşkınlar! Medyadaki virüsle ilgili haberler bıçak gibi kesilmiş.
Garip şeyler oluyor Almanya'da; bir bölümünü önümüzdeki hafta yazacağım. Ortaya çıkan tablonun çok ayrıntısı var. Fakat hepsi bir yana iki noktanın altını çizmek gerek.
Birincisi, insanlar sanki yaşananların ağırlığına
ikna olmamış gibiler. Yetkililer bunun nedenlerini sorgulamalılar...
İkincisi, dünyada bir tek Çin var ve geri kalan toplumlar "
Çinleşme"ye, yani sıkı düzen içinde kontrol altına alınmaya itiraz ediyor.
***
Prens Charles'a bak sen!.. Dünya Ekonomik Forumu'nun sanal toplantısında "
salgın, küresel ekonomiyi sıfırdan kurmak için bir fırsat" demiş, ellerini ovuşturarak. Sürçme falan olduğunu düşünmezsiniz, umarım. Elitler kendi aralarında gizlisi saklısı olmadan konuşuyorlar işte! Prensin kullandığı orijinal kavramın "
reset" olduğunu belirteyim.
***
Küreselciler ekonomiyi büyük tekeller ve kolektif haklara sahip çalışan/çalıştırılan sınıflar olarak iki temel üzerinde yeniden düzenlemek istiyorlar. Bunu da kendilerine kul köle olmuş medyatik yazar çizer takımının ağzından "
yeni sosyalizm" diye pazarlamaya hazırlanıyorlar. Isınma turları başladı bile.
Küreselciler kazanırsa, küçük esnaf, küçük işletmeler ve dükkan merkezli ticaret zorlanacak. Net! Salgın zaten ciddi bir tırpan vurdu küçük esnafa, şimdi her yere yayılan protestolar da aynı çizgide ilerliyor. Tam bu noktada sorayım: Acaba toplumsal canlılık ve hür iradenin esas kaynağı Marksistlerin sandığı gibi işçi sınıfı değil de, küçük esnaf mı?
Bunu baştan düşünmeli. Küreselci proje boşuna onları hedef almıyor.
***
"
Sineklerin Tanrısı" romanını bilirsiniz... Ülkelerindeki muhtemel nükleer savaştan kurtarmak için kaçırılan 6-12 yaş civarındaki çocukların bindiği uçak düşer. Çocuklar cennet gibi bir adaya düşerler ama masumiyetlerinin içinden yavaş yavaş kötülüğün karanlığı fışkırır... Peki gerçekte böyle mi oluyor? Bu sorunun cevabı için Gülenay Börekçi'nin
Sabit Fikir dergisinin yeni sayısındaki "
Sineklerin Tanrısı yalanmış!" başlıklı yazısını okuyun.