CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, parti rozetini çıkararak ve diğer adayları ziyaret ederek başladığı kampanyasında, işi yavaş yavaş öğrendiğini düşündürecek sözler de etmeye başladı.
Üniversite öğrencilerine bayramlarda vereceği harçlığa kaynak olarak Külliye'nin lambalarını kısma gibisinden dahiyane(!) formüllerin mucidi, bu arada 'İstanbul Boğazı'na 4. Köprüyü de ben yaparım' da deyivermiş. Bu, işi nihayet öğrenmeye başladığını gösteriyor.
Ancak, sadece Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne değil, bahsi geçen diğer bütün köprülere de şiddetle itiraz eden bir yapıdan geldiğini unutturmak için '4. köprüyü de ben yaparım' demenin yetmediğini de biliyor olması lazım.
Kendisini aday gösteren partinin Genel Başkanı'nın Marmaray'a karşıtlığını göstermek için sarf ettiği 'ben oradan geçmem' şeklindeki söz hala kulaklarımızda, mesela.
Bunlar bir yana, İnce'nin en çok dikkat çeken sözlerinden birisi başörtüsü ile alakalı olanı:
Rize'deki konuşmasında şunları söylemiş: "Muhafazakar insanlara diyorlar ki Muharrem İnce cumhurbaşkanı olursa bizim başörtümüze, yaşam şeklimize karışır… Geç kardeşim bu işleri geç! İnsan kız kardeşinin başörtüsüne karışır mı? Buradan söz veriyorum, nerede istersen orada tak."
Rize ve CHP denilince meşhur hikayeyi hatırlamamak olmaz. Vaktiyle suyunu taşımak için kendisine yardım eden kişinin CHP'li olduğunu öğrenen Rizeli teyzenin: 'Ah evladım, neden CHP'li olduğunu önceden söylemedin ki!.. Ben bu suyla abdest alacaktım' diyerek suyu dökmesi olayını yani…
Birçok CHP'linin bildiği bu olayı Muharrem İnce de biliyordur elbette. Ancak o teyzenin ve benzerlerinin neden böyle yaptığı konusunda bilgi sahibi olabilmek için üyesi olduğu partinin geçmişinde bir yolculuk yapması gerek.
40 fırın ekmek!..
Geçmişle ilgili anlatılacak çok şey var şüphesiz. Milletimizle CHP arasında neden kan uyuşmazlığı olduğunu ortaya koyan binlerce örnekten birisi şöyle:
Tek parti yılları... Rize'nin köylerinden saatlerce yürüyerek yağ, peynir ve ip gibi şeyler satıp gaz, tuz gibi eksiklerini almak üzere il merkezine gelen kadınların yolunu Çarşıbaşı'nda jandarmalar keser ve başörtülerini çıkarmazlarsa şehre giremeyeceklerini söyler…
Kilometrelerce ötelerden, çarıklarını eskimesin diye giymeyip saatlerce yalınayak yol tepip çocuklarının ve bazıları da yetim olan torunlarının ihtiyaçları için Rize'ye gelmiş, yakınlarından birçok kişiyi Çanakkale ya da Sarıkamış'ta şehit vermiş kadınlardır bunlar…
'Bizim de anamız, bacımız var, ama emir böyle. Ya başörtülerinizi çıkaracak ya geri döneceksiniz!' diyen Jandarmaları ikna edemezler. Onlar da emir kuludur çünkü. Ve eskimesinden korktukları çarıklarını sepetlerine koyup, köylerine dönmek için yola çıkarlar… (Daha fazla detay için: Yirmi dört Haziran seçimine giderken ibretli bir hatıra, Ali Sandıkçıoğlu; www.yeniakit.com.tr)
Bu olay ve benzerleri geçen yüzyılda yaşanmış olsa da, 28 Şubat günlerinde yaşananların canlı şahitleriyiz hepimiz. İnce'yi Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkaran zihniyetin, başörtülülere hayatı zindan etmek için çanla başla çalıştığı o günler unutulmadı yani. Ve unutulmayacak da…
Muharrem İnce'nin, 'insan kız kardeşinin başörtüsüne karışır mı? Buradan söz veriyorum, nerede istersen orada tak' şeklindeki sözlerinin samimi olduğuna kanabilecek kimseler belki vardır…
Ama bu sözlerin gerçekten karşılığının olup olmadığının anlaşılması için Muharrem İnce ve benzerlerinin en azından 40'ar fırın ekmek daha yemeleri gerek…
Hülasa: O kadar da saf değiliz!..