Gezi olayları sırasında, o zamanın Başbakanı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ortalığı yakıp yıkanlara 'çapulcu' demesi üzerine, bir işadamı 'Ben deçapulcuyum' yazılı pankartla poz vermişti.
Çapulcuydu ya da değildi, ayrı mesele. Ama ciddi bir pervasızlıktı bu. Ülkeninbaşbakanına vehükümetinekarşı açıkçatavır almayakalkışan oişadamı, 'Benyerli ve millideğilim' mesajıveriyordu aslında.
Belli ki sahibi olduğunu zannedilen sermayeyi kendisine emanet edenlerin talebi üzerine böyle davranmıştı. 'Kötüsü gelir, hedef alınırsan da problem yok' demiş olmalıydılar, büyük ihtimalle.
Bahsi geçen işadamı yerli ve milli olsaydı, aslında neler döndüğü konusuna kafa yorar ve ülkeye özellikle de ekonomi alanında yaralar açan o girişim konusunda daha dikkatli olurdu. Üç-beş ağaç bahanesiyle kotarılan Gezi Olayları,ülkemizin ekonomik tırmanışınaciddi manada olumsuz etkileriyle detarihe geçmiş durumda.
Gezi Olayları, 17-25 Aralık, 15 Temmuz... Bunlar, doğrudan netice alınabilmesi durumunda ülkeyi teslim almayı, bu olmayacaksa en azından duraklatabilmeyi amaçlayan girişimlerdi. Teslim alamadılar amayürüyüş hızımızı belli ölçüdeyavaşlatabildikleri açık.
Gezi Olayları, IMF'ye olan borçlarımızı kapatıp kapıyı gösterdiğimiz ve faiz oranlarının da neredeyse negatif seviyeye indiği günlerde başlatıldı. Mayıs 2013'ün sonlarında başlayan olaylar Haziranortalarında bitirildiğinde, faizlerçoktan çift haneye fırlamıştı bile.
Maksat üç-beş ağaç değildi yani...
Geriye doğru şöyle bir bakıldığında, gerek Gezi Olayları ve gerekse de 17-25 Aralık emniyet ve yargı darbe girişimi konusunda farklı düşünmeye çalışmanın hiçbir anlamı olmadığı net olarak görülüyor. Bu olaylar ve 15Temmuz, ihanet girişimi olmalarınınyanında, ülkemizin hızlı yürüyüşünübelli ölçüde yavaşlatmaları ile dehatırlanacaktır şüphesiz.
25 BİN DOLAR HAYAL DEĞİL...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi'nde yaptığı konuşma, yaşanan gelişmelerin derli toplu bir özeti olmanın yanında, bundan sonra yapılmasıgerekenlerin altının kalın çizgilerleçizildiği bir manifesto niteliğindeydi.
Mümkün olabilen bütün açıklığı ile yaşananların ülkemize kazandırdıkları ve kaybettirdiklerini hatırlattı Cumhurbaşkanımız. Ve böylelikle yakın çevremizde ve dünyadakigelişmelerin yerli ve milliişadamlarına yüklediği vazifelere de dikkat çekmiş oldu.
TÜSİAD içinde ya da dışında, varlıklarını dış bağlantıları ile anlamlandıranlar vardır elbette. Ancak hemen her sahada ciddi kıpırdanışlar yaşanan ülkemiz, çevresindeki bütünpazarlara hitap edebilecek birüretim merkezi olmak mecburiyetiile karşı karşıya. Ve bu konuda iş dünyasına büyük sorumluluklar düşüyor. Bir tarım ülkesi olduğumuz veşeftali ya da patates üretmemizgerektiği masalları ile uyutuldukyıllarca. Bu tavrın arkasında ülkemizisadece bir pazar olarak görmek isteyenmihrakların büyük tesiri vardı. Tabiiki onlarla işbirliği içerisindeki yerliuzantılarını ve bu çabaya gönüllü destekveren bürokratik mekanizmaları daunutmamak gerek. Bütün bunlarıntarihte kaldığını ummak, millet olaraken önemli arzumuz. Şu anda işbaşında,başkalarına pazar olmak yerine,mümkün olduğu kadar çok üretmeyihedefleyen bir yönetim var.
İşadamlarımızın da bu duruma uygun adımlar atmaları halinde, 2023'te kişibaşına milli geliri 25 bin dolar olanbir Türkiye, mümkün bir hedef...
Eskiden 'memleket aslında gelişir,ama mevzuat müsait değil' sözü çokyaygındı ve maalesef doğruydu da. Şimdimevzuat artık müsait ve kalan pürüzler dehallediliyor, hamdolsun...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.