90'lı yılların başı... Ülkemiz uluslararası bir krizle karşı karşıya. Dönemin en tepesindeki isimle yalnız başına kalan gazeteci merakla sormuş:
'Ne yapacaksınız şimdi?..' Devletlu cevap vermiş: 'Nemi yapacağız?.. Tabii kionlar emredecek, bizyapacağız!..' Devletlu'nun kim olduğu önemsiz; onlar dediği ise malum, ABD...
Yıllarca böyle yürüdü işler. Böyle yürümeme ihtimali olduğunda, yani ülkeyigerçektenyönetmeyetalipolanlar işbaşına geldiklerinde ise'zinde güçler' devreye girdi hep. Ve bu zinde güçler, istenenlerin yapılmasını sağlayabilmek adına ne mümkünse yaptılar. Yani ülkenin birilerinin istediği gibi yönetilmesi ve insanımıza da ardı ardına bağımsızlık ve egemenlik üzerine tatlı yalanlar anlatılması gerekiyordu eskiden.
Arzu edilmeyen işlere kalkışan kadrolara yönelik tehdit ve şantaj operasyonları gırla giderdi eskiden. Hedef alınan yapı içerisindekipaçalarında çamur olan zevatkolay avdı zaten. Sır zannettikleribirtakım marifetlerinin herhangi birgazete ya da televizyonda duyurulmasıriskine giremezlerdi. 'İstenileni yaparsan rahatedersin, yoksa...' diye başlayancümleler kurulduğunda, teslimbayrağını çekerlerdi çoklukla. Neticeolarak ülkenin ödeyeceği büyükbedeller umurlarında bile olmazdı hiçbirinin. Ömer Seyfettin'in 'Diyet'hikayesini ya okumamışlar, ya dakendilerini ilgilendiren yönlerinikavrayamamışlardı.
Paçalarında çamur olmayanlarla uğraşmak kolay olmasa da, uygun yollar bulunabiliyordu. Konuşmaların içinden cımbızla çekilip alınmış cümlelerle köşeye sıkıştırmak ya da doğrudan doğruya iftira atmak olağan şeylerdendi mesela... Manşettennal gibi harflerle ortaya atılanbir yalanın, on dokuzuncusahifenin alt köşesinde ve birpul büyüklüğünde tekzibiniyayınlamaya alışmış bir medya vardı.
Alışacaklar...
Ülkemizin içinde debelendiği cenderede kalması uğruna hükümetler yıktılar, hükümetlerkurdular. Gerekli olduğunu düşündüklerinde, erken seçim dayattılar ve istenileni yapacak kadroları iktidara taşımak için teamül filan dinlemediler.
Askeriyle, yargısıyla, aydınıyla, akademisyeniyle, medyasıyla, STK'sıyla... zinde güçler, ülkenin birilerinin arzu ettiği şekilde yönetilmesi için üzerlerine düşeni yerine getirdiler hep. Bu ülkenin kendi ayaklarıüzerinde duramayacağına inanmışya da inandırılmışlardı belli ki.
Ya da bir şekilde kendilerine sunulan menfaatlerin devam edebilmesi için işlerin böyle yürümesi gerekliydi onlara göre.
Bütün bunlara rağmen işlerin istenilen gibi yürümemesi halinde de, muhtıra gibi, darbe gibi mekanizmalar devreye girmek üzere hazırdı zaten. Dışımızdakilerin 'Bizim Çocuklar'olarak çağırmaya alıştıklarıbirileri, istenildiğinde her türlüvazifeyi ifa etmek için emreamadeydi her zaman...
Köprülerin altından çok sular aktı...
Türkiye birileri ne derse onu yapmaya hazır bekleyen bir ülke değil artık.
Şimdilerde, ülkemizi yönetenlergelişmelere bakıyor ve her neyapmaları gerekiyorsa onuyapıyorlar sadece.
Eski hale dönmemiz ve her ne isteniyorsa onu yapmamız gerektiğini düşünenler, alınan mesafelere rağmen ümitlerini kaybetmemiş gibiler. Dışarıdan esen rüzgarlarkarşısında boyun eğmemizisağlayabileceğini umdukları ataklar yapıyorlar.
'Onlar emredecek biz yapacağız' anlayışı tarihe karışmış durumda... 'Biz karar veriyor ve biz yapıyoruz' artık.
Şimdi sıra dışarıdakile ve içerideki uzantılarının bu yeni hale intibak etmelerinde...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.