Avrupa ülkelerinin çoğu, Türkiye düşmanlığı ile tanınan terör örgütleri ve bunların işbirlikçisi kuruluşlar için tam bir serbest alan konumunda. Türkiye aleyhinde faaliyettebulunma potansiyeliolan işbirlikçi kuruluşlarıkendi sivil toplumkuruluşlarından daha fazlakolladıkları da açık bir gerçek.
Terör örgütleri ve onlarla beraber hareket eden bazı kuruluşlara destek olmayı demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi kavramlarla açıklamaya çalışıyor bu ülkeler.
Ancak, bu türden bahanelerin gerçek niyetleri saklamak için kullanıldığını bilmeyen yok.
Evrensel birer değer olarak kabul edilen kavramlarla terör örgütlerinin mensuplarına kol kanat geren Avrupa ülkelerinin, Türkiye'nin meşrutemsilcileri söz konusu olduğundayüz seksen derece ters tutumlartakınması, işin iç yüzünü anlamak açısından yeterli.
Türkiye'yi rahatsız edeceğini bildikleri her türlü eyleme destek sağlayıp, ülkemiz yönetimini temsilen gelen ya da gelecek olanlara olmadık engeller çıkarıp, sonra buna bahaneler bulmaktan yoruldukları da söylenebilir.
Bırakın diplomasiyi, uluslararası ilişkileri en basit akıl ve mantıkkurallarına bile aykırı davranışlarınsebebi olarak ülkelerinde yapılacakseçimleri göstermeleri ise adeta bir komedi.
Seçim bahanesini bir an için gerçek kabul etsek bile, uygulamaların onlara nasıl bir fayda sağlayacağı, ciddi bir soru işareti. Bu açıdan bakıldığında, Avrupaülkelerinin tırmanışta olan ırkçıoyları azaltmaya mı yoksa dahada tırmandırmaya mı çalıştıkları, konunun önemli yanlarından.
Problem ise kritik dönemlerde attıkları adımların tamamen ters oluşu. Çünkü güya ırkçı oyların yükselişini önlemek için yaptıkları her şey, bu ülkelerde yaşayan Türk asıllı seçmenin davranışlarını olumsuz etkileme riski de taşıyor.
Rakamsal olarak mukayese yapabilme imkanımız olmasa bile, Avrupalılar'Dimyat'a pirince giderken, evdekibulgurdan olma' durumu ile karşıkarşıyalar yani.
'Kafayı yeme' hali...
Bütün olumsuzlukların özellikle referandumun yaklaştığı günlerde yaşanması, meselenin daha çokTürkiye'deki oylama ile alakalıolduğunu gösteriyor. Avrupalı yetkililerin yaptıkları açıklamaların satır araları da bu hususun itirafı ile dolu.
Başta Almanya ve Hollanda olmak üzere Avrupa ülkelerininciddi şekilde şirretleşmeleri,Cumhurbaşkanlığı Sistemi'negeçişimizin, bildiğimiz ve hattatahmin edebildiğimizin de ötesindebir öneme sahip olduğunungöstergesi.
Türkiye'nin vesayet zincirinin son halkalarını da kırmak için başlattığı girişim canlarını çok sıkıyor belli ki.
Netice olarak evet oylarını bir çığgibi büyüteceğini biliyor olsalar da,yasakçı davranışlarına her gün biryenisini ekliyorlar çünkü.
Her akıllarına estiklerinde kullandıkları demokrasi, insan hakları, ifadeözgürlüğü gibi kavramlarıntamamını ayaklar altına almayabaşlamaları, onlar açısından hayra alamet değil. Bu da gösteriyor ki, durum bizim sandığımızdan daha ciddi.
Türkiye'nin yeni sisteme geçişiyle birlikte, Avrupa ülkelerinin içimizdeki uzantıları sayesinde çalıştırabildikleri dolaylı ya da dolaysız engellememekanizmalarının azalacağı, kesin.
Ancak yine de, ilgili ülkelerin durumu anlayışla karşılamaları ve bundan sonrada sürecek olan ilişkilerin dahasağlıklı olabilmesi için aklıselimle davranmaları gerekir.
Avrupa denildiğinde aklı başında ve sistemin gereklerine göre çalışan yöneticiler aklımıza gelirdi hep. Türkiye'deki gelişmeler sebebi ile,kelimenin tam manasıyla bir 'akıltutulması' hali yaşıyorlar anlaşılan. Yada resmen kafayı yediler...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.