Gözlerimizin önünde yaşanıyor her şey... Çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar, gençler... insanlar öldürülüyor...
Hunharca ve alçakça... Uçaklar, helikopterler vegemilerden ölüm yağıyorcoğrafyamıza...
Son çeyrek yüzyılda yaşadıklarımız, artık medeniyetin zirvesineçıktığını söylenendünyanınaslındavahşetinzirvesineçıktığını gösterdi bizlere... Geride bırakıldığı müjdelenen kanla dolu geçmiş, artık medenileştiği söylenen insanlar eliyle hem de, tekrardan yaşatılıyor İslam ülkelerine. Kendi coğrafyalarında insanı, hem de bütünzaaflarıyla birlikte yüceltenler,bizim coğrafyamız söz konusuolduğunda, kitleler halindeölümlere bile ses çıkarmıyorlar...
Bosna'da da öyle olmuştu. Serinkanlı bir şekilde seyredilmişti Avrupa'nın göbeğinde Müslüman bir halka yönelik katliamlar. BM, Güvenlik Konseyi, Avrupa Birliği temsilcileri ağızlarını her açtıklarında büyük büyük laflar etmişler, ancak yok edilmesini umdukları birhalkın ayağa dikilmeye başladığınıgörene kadar müdahale etmeyiakıllarından bile geçirmemişlerdi...
Müdahale ettikten sonra da, ne olduğunu yönetimde bulunanların bile henüz anlayamadıkları bir sistem dayattılar Bosna Hersek'e. O coğrafyada gönülleri istediğinde tekrar karışıklık çıkarabilecekleri bir yapı oluşturmak için belki de...
Çeçenistan, Makedonya, Kosova... karışıklıklar birbirini izledi. 21. Yüzyıl'a merhaba denildikten az sonra, 9-11'i bahane eden ABD Afganistan'ı işgal etti önce. Barış ve demokrasigötürecekti ama kan ve gözyaşıgötürdü oraya... 2003'te oklar Irak'a çevrildiğinde de aynı şey oldu. Huzur ve istikrar getirileceği vaadiyle ülkeyi işgal eden ABD, oraya da kan ve gözyaşından başka bir şey götürmedi... Bahar olmasına belki bahardı,ama 'ilkbahar' mı yoksa 'sonbahar'mı olduğu halen tartışılan ArapBaharı ile, bölge ülkelerinin çoğukarıştı... Petrolü, doğalgazı ve altın,uranyum gibi kıymetli madenleresahip olan ülkelerin altüst edilmesinealışmıştık. Ama ne olduysa, buhususlarda oldukça fakir olduğu bilinenSuriye de karıştırıldı.
Güçlü olmak, tek çare...
Oysa karışmayabilir, müdahil olan devletler aklı başında davranabilselerdi, herkesi memnunedebilecek birtakım çözümformülleri bulunabilirdi Suriye'de.
Böylelikle 600 bin insan hayatını kaybetmez, milyonlarcası yollara düşmeyebilirlerdi... Ama olmadı.
Gözlerimiz, kulaklarımız ve yaralı gönüllerimiz bir şehrinyaşayabileceği belki de en acıgünlerini yaşayan Halep'te şimdi.
Her yerden ateş altında bırakılıyor Halep. Gökyüzünden yağdırılan bombaların yarım bıraktığını da, insanlıktan zerre kadar nasipleriolmayan katil sürüleri yerine getiriyor ve katlediyorlar Haleplileri...
Geçtiğimiz salı günü akşam saatlerinde aldığımız ateşkes haberi ile sevinmiştik. Ancak dün rejim güçlerinin ve İran destekli Şii milislerin tekrar saldırıya başladıkları haberi ile ne kadarçaresiz olduğumuzun tekrar farkına vardık...
Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi ve bunlar gibi uluslararası meselelerde devreye girmeleri, barış ve huzuru hakim kılabilmek için adımlar atmaları beklenen uluslararasıkuruluşlar, erken Noel tatilinegirmiş olmalılar ki, sesleri bileçıkmıyor...
Devletimiz yapabileceğinin azamisini yapıyor, yardım kuruluşlarımız cansiperane bir şekilde yardım ulaştırmaya çalışıyor. Bizler de, Halep'tekiler başta olmak üzere tüm mazlumlara dua ve tabii ki zalimlere beddua ediyoruz...
Çaresiz durumdayız. Düşüncelerimize bile pranga vurulmuş gibi... Çareolabilmek için güçlü olmamızgerektiğini biliyoruz sadece...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.