“Hayır”cıların iddiaları ve gerçekler
Türkiye'de cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili anayasa değişikliği referandumuna gidilirken de algı operasyonlarına hız verildi. Kitlelerin anayasa değişikliğine "hayır" demesini sağlamak için aynı bildik senaryo devrede. Yine her zaman olduğu gibi "diktatörlük" söylemi üzerinden kara propaganda yapılmaya başlandı. Dolaşıma sokulan algı operasyonuna göre cumhurbaşkanlığı sistemi Türkiye’ye diktatörlüğü getirecek... Oysaki gerçekler bu söylenenle taban tabana zıt...
A HABER -
İŞTE "HAYIR"CILARIN BAŞINI ÇEKEN KILIÇDAROĞLU'NUN İDDİALARI VE GERÇEKLER:
Kılıçdaroğlu: Rejimi değiştirmek istiyorlar. Demokratik parlamenter sistemde dikta yönetimine geçmek istiyorlar.
İDDİA: REJİM DEĞİŞİYOR
GERÇEK: REJİM DEĞİL SİSTEM DEĞİŞİYOR
"Diktatör" söylemli algı operasyonu her zaman olduğu gibi milleti korku ve kaygıya sürüklemeyi hedefliyor.
Rejimin değiştiği propagandası yapılarak hassasiyetler kaşınıyor.
Söz konusu kara propagandayı özellikle CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu sık sık seslendirdi.
Oysaki cumhurbaşkanlığı sistemi iddianın aksine bir rejim değişikliği değil.
Birçok ülkede uygulanan bir hükümet modeli…
Halk egemenliğine dayanan ve halkın kendi kendini temsilcileri aracılığıyla yönettiği demokratik bir sistem...
Yani demokrasinin rafa kalkacağı yönündeki algı operasyonu gerçeği yansıtmıyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıkanlar da bu durumu biliyor.
Ancak kasıtlı bir şekilde bu kara propaganda sürekli gündemde tutuluyor.
Kılıçdaroğlu: Türkiye'nin bölünmesi söz konusu olabilir. Siyasal yapı tamamen değişecek.
İDDİA: ÜLKE BÖLÜNECEK
GERÇEK: ÜNİTER YAPI DAHA DA GÜÇLENECEK
Algı operasyonunda kullanılan bir diğer argüman da bu.
Buna göre Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin getireceği federatif yapıyla ülke bölünecek...
Ama gerçeğin bu söylenenle de uzaktan yakından ilgisi yok.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde iddia edilenin aksine eyaletler olmayacak.
Yerel yönetimlerin yetkileri de değişmeyecek...
Aksine üniter yapı korunacak.
Federatif yönetim sistemlerinde vergi yerel yönetimler tarafından toplanıyor.
Eyaletler kendi eğitim sistemlerini düzenliyor...
Oysaki cumhurbaşkanlığı sisteminde vergi de, eğitim sistemi de merkezi hükümet tarafından belirlenecek...
Kılıçdaroğlu: Cumhurbaşkanı'na fesih yetkisi veriyorlar. Bir sabah kalkacak Meclis'i feshettim diyecek kimse gerekçe soramayacak...
İDDİA: MECLİS DEVRE DIŞI BIRAKILIYOR
GERÇEK: MECLİS DAHA DA GÜÇLENİYOR
Ve bir başka algı operasyonu argümanı...
Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne karşı çıkanlar Meclis'in devre dışı bırakılacağını ileri sürerek kara propaganda yapıyor. Ancak bu iddia da gerçeği yansıtmıyor.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde iddiaların aksine Türkiye Büyük Millet Meclisi daha da güçleniyor.
Parlamenter sistemde bütçe kanun tasarısını hükümet hazırlayıp Meclis onayına sunuyor.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde ise bütçe kanun teklifini hazırlamak cumhurbaşkanının yetkisinde olacak.
Ancak yürürlüğe girmesi için Türkiye Büyük Millet Meclis'inin onayına gerekecek.
Her konuda kanun teklifi verme, kabul etme, değiştirme ve kaldırma yetkisi Meclis'e ait olacak.
İDDİA: CUMHURBAŞKANI KEYFİ OHAL UYGULAR
GERÇEK: MECLİS ONAYI OLMADAN OHAL İLAN EDEBİLİR
Bir başka algı operasyonu argümanı ise "diktatör" söylemi güçlendirilmek amacıyla sahneleniyor.
Cumhurbaşkanı'nın keyfi olarak olağanüstü hal uygulamasını getirebileceği ileri sürülüyor.
Oysaki bu söylem de gerçeği yansıtmıyor.
Parlamenter sistemde olağanüstü hal ilanına bakanlar kurulu karar veriyor.
Sonra Meclis'ten onay alınıyor...
Bakanlar kurulunun isteği üzerine meclis olağanüstü hali kısaltıp kaldırabiliyor...
Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde ise cumhurbaşkanı, doğal afet, savaş hali ve kalkışma gerçekleşmesi halinde olağanüstü hal ilan edebiliyor.
Cumhurbaşkanı'nın kararı ilk olarak meclis onayına sunuluyor...
Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü hali uzatabiliyor.
Süresini kısaltabiliyor veya kaldırabiliyor...
Bir başka algı operasyonu ise Cumhurbaşkanlığı Sisteminde cumhurbaşkanının yargılanamayacağı iddiasıyla yapılıyor.
Kılıçdaroğlu: 'Ben de yargılanacağım' diyor. Hepsi senin arkadaşın kim yargılayacak?
İDDİA: CUMHURBAŞKANI YARGILANAMAZ
GERÇEK: CUMHURBAŞKANI'NIN CEZAİ SORUMLULUĞU VAR
Hâlbuki bu iddia da gerçeği yansıtmıyor.
1980 Anayasası'nda cumhurbaşkanı ancak vatana ihanet suçundan yargılanabiliyor.
Yeni gelecek sistemde ise bu değişiyor.
Bir suç işlediği iddiasıyla meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun vereceği önerge ile cumhurbaşkanı hakkında soruşturma açılması istenebiliyor...
Soruşturma açılması kabul edildiği takdirde Meclis'te 15 kişilik bir komisyon kuruluyor.
Cumhurbaşkanı'nın işlediği iddia edilen suç araştırılıyor.
Komisyon önce raporu Meclis başkanlığına sunuyor.
Meclis üye tam sayısının üçte ikisinin gizli oyuyla cumhurbaşkanı Yüce Divan'a sevk edilebiliyor.
Yani cumhurbaşkanlığı sistemi parlamenter sistemden çok daha fazla denetim getiriyor.
Meclis'i güçlendiriyor.
Kılıçdaroğlu: Seçim propagandalarına katılıyor ama yargıya da müdahale ediyor. Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinin 12'sini atayacak. 'Ben de yargılanacağım' diyor. Hepsi senin arkadaşın kim yargılayacak?
İDDİA: YARGI YÜRÜTMENİN EMRİNE GİRECEK
GERÇEK: VESAYET REJİMİ GÜÇ KAYBEDECEK. YARGI SİVİLLEŞECEK
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili bir başka algı operasyonu da yargı sistemiyle ilgili…
Yargının yürütmenin emrine gireceği yönünde kara propaganda yapılıyor.
Bu iddia da gerçeği yansıtmıyor.
Çünkü cumhurbaşkanlığı sisteminde kuvvetler ayrılığı ilkesi güçleniyor ve bağımsız hale geliyor.
Askeri yargı kaldırılıyor ve yargıda birlik sağlanıyor.
"Cumhurbaşkanı yargıya tek başına şekillendirecek söylentileri de gerçeği yansıtmıyor.
Parlamenter sistemde Hâkimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun toplam üye sayısı 22...
16 üyeyi bürokratlar, 4 üyeyi cumhurbaşkanı atıyor. Diğer iki üye ise adalet bakanı ve müsteşarından oluşuyor.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde ise, cumhurbaşkanı yine 4 üye atayabiliyorken, Meclis'e ilk defa yetki verilip 7 üyeyi ataması sağlanıyor.
Adalet Bakanı ve müsteşarı yine doğal üye olarak geçiyor.
Üye sayısı da böylelikle hem 13'e düşürülmüş oluyor hem de Meclis'in ilk kez Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun seçiminde etkin olması sağlanıyor.
Yani algı operasyonlarının aksine Cumhurbaşkanı'na fazladan bir yetki aktarımı söz konusu değil.
Anayasa Mahkemesi'nin yetkileri de değişmiyor.
Yüksek Mahkeme, anayasa değişikliklerinin, kanunların, cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Meclis İçtüzüğünün anayasaya uygunluğunu denetleme ve bireysel başvuruları karara bağlama görevini sürdürüyor.
Yeni sistemde Anayasa Mahkemesi'ne üye seçimlerin dünyadaki uygulamalardan daha ileri noktada olduğu görülüyor...
Algı operasyonlarının bir diğer kısmı ise istikrarla ilgili…
Türkiye'nin parlamenter sistemle girdiği koalisyon krizleri unutturulmak isteniyor.
Çünkü cumhurbaşkanlığı sistemi koalisyon dönemlerine ve krizlere son veriyor.
Koalisyon yokluk, istikrarsızlık ve umutsuzluk demek. Türkiye ilk kez 20 Kasım 1961'de koalisyona tanıştı.
1965'ten bu yana yaşanan 4 eksi büyümenin 3'ü koalisyon hükümetleri döneminde gerçekleşti.
Faiz ve enflasyon tek haneli rakamlara ilk kez ak parti iktidarında indi.
Cumhurbaşkanlığı sistemi ekonominin tek merkezden yönetilmesini sağlıyor.
Böylece ekonomide hedefler daha hızlı gerçekleştirilebiliyor.
Dev projeler bürokrasiye takılmıyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle kalıcı istikrar kurumsallaşıyor.
Türkiye'nin önünü açacak olan anayasa değişikliğini engellemek için başlatılan kara propagandanın perde arkasında bu var.
Algı operasyonu yapanlar geçmişte birçok liderin başkanlık sisteminin gerekliliğini savunan açıklamalarını da perdeleme çabası içine girdi.
Örneğin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal...
Türk siyasetine damgasını vuran Özal "Başkanlık sistemi şart" diyen liderlerden biriydi.
Başkanlık sistemini savunan sadece Özal değildi... 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'de Özal ile hemfikirdi.
Başkanlık Sistemini getirmek isteyen bir diğer lider ise MHP'nin merhum genel başkanı Alpaslan Türkeş'ti...
Türkeş ve arkadaşları 12 Eylül sonrası bu uğurda idamla yargılandı...
Necmettin Erbakan, ve Muhsin Yazıcıoğlu da sistem değişikliğinde hem fikirdi.
Ancak Türkiye'nin ihtiyaçlarını iyi bilen liderlerin bu görüşleri perdelenmeye çalışıldı.
15 Temmuz'daki darbe girişimi parlamenter sistemin açıklarını ortaya çıkardı..
Hem bürokrasideki derin oluşumlar hem de paralel ve cuntacı yapılar karşısında sistemin nasıl savunmasız kaldığı görüldü.
Ve darbe girişimi sırasında tankların önüne çıkamayanlar cumhurbaşkanlığı sistemine karşı aynı safta buluştu.
Algı operasyonları birbiriyle asla aynı fotoğraf karesinde yer almaz denilenler tarafından el birliğiyle yürütülüyor. .
CHP, HDP, PKK, FETÖ VE DHKP-C aynı safta yer aldı...
1980 darbesinin ürünü olan anayasa savunulmaya başlandı.
"Açık" ve "çift başlı" olan parlamenter sistem bu yapıların bir örümcek ağı gibi kadroları sarmasının önüne geçemedi.
Bu yüzden Türkiye'ye güç katacak olan cumhurbaşkanlığı sistemine karşı "diktatör" söylemiyle algı operasyonları başlatıldı.
O algı operasyonlarının odak noktasına ise yine Cumhurbaşkanı Erdoğan konuldu.
Başkanlık Sistemini savunan merhum 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal da "diktatör" söylemli algı operasyonlarının hedefi olmuştu.
80'li yıllarda kendi deyimiyle ülkeye çağ atlatan Özal büyük bir dirençle karşılaştı.
Sandıkta bileğini bükemeyenler algı operasyonlarına başvurdu.
Dönemin gazeteleri yaptıkları yayınlarda Özal'ı diktatör olarak nitelemeye başladı...
Amaç, itibarsızlaştırmaktı. Amaç, Özal'ın siyasi hayatını sona erdirmekti.