Türk sinemasının başlangıç tarihi, 14 Kasım 1914... İlk Türk filmi olarak kabul edilen ve yedek subay Fuat Uzkınay tarafından çekilen ''Ayestefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı'' adlı tarihi belgeselin vizyona girmesinin üzerinden 97 yıl geçti. Türkiye, 97 yılda, gişe rekorları kıran ve ödüllere doymayan filmleri ile dünyada adından söz ettiren bir sinema sektörüne kavuştu. AA muhabirinin Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürlüğünden aldığı verilerden derlediği bilgiye göre, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı'na girdiği ilk günlerde Ayestefanos'taki (Yeşilköy) Rus Anıtı yıkılırken, yedek subay Fuat Uzkınay tarafından görüntülenen ve ''Ayestefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı'' adlı tarihi belgesel, ilk Türk filmi olarak kabul edildi. Film, 14 Kasım 1914'te vizyona girdi. Bir yıl sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle kurulan Merkez Ordu Sinema Dairesinin başına Türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg, yardımcılığına da Fuat Uzkınay getirildi. Weinberg, dönemin en çok tutulan tiyatro oyunu ''Leblebici Horhor''u çekmeye başladıktan bir süre sonra, oyuncularından birinin ölmesiyle film yarım kaldı. İkinci öykülü filmi olan ''Himmet Ağanın İzdivacı'' da oyuncuları Çanakkale Savaşı'nda askere alınınca çekilemedi. Fuat Uzkınay, filmi savaştan sonra tamamladı. Öykülü filmlerin çekimi 1917 yılında 20 yaşlarında bir gazeteci olan Sedat Simavi'nin çabalarıyla gerçekleşti. Simavi'nin yönetmenliğini yaptığı ''Pençeyle Casus'', Türk sinemasında yarım kalmadan çekilen ilk öykülü film oldu. Tiyatrocu Şadi Fikret Karagözoğlu, ''Bican Efendi Vekilharç'' adlı 22 dakikalık kısa filmiyle, 1921 yılında Türk sinemasında ilk güldürü tipini yarattı. Almanya'da oyuncu ve yönetmen olarak film çalışmalarını sürdüren tiyatrocu Muhsin Ertuğrul, 1922 yılında yurda döndü ve ilk özel yapımevi olan Kemal Film şirketinin kuruluşuyla Türk sinemasında yeni bir dönem başladı. Muhsin Ertuğrul'un, Halide Edip Adıvar'dan uyarladığı ve Kurtuluş Savaşı'nı konu alan bir ilk film olarak tarihe geçen ''Ateşten Gömlek''te ilk kez Türk kadınları rol aldı. Böylece Cumhuriyet'in ilanının (1923) Müslüman Türk kadınlarına çalışma özgürlüğü tanıması sonucu, Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir'le yeni bir dönem açıldı. -Yurt dışından ilk ödül, 1934 yılında geldi- Muhsin Ertuğrul'un 1931 yılında çektiği ''İstanbul Sokaklarında'' adlı filmi, Türk sinemasının ilk ortak yapımı oldu. Türk-Mısır-Yunan ortak yapımı filmde, Semiha Berksoy, Talat Artemel, Galip Arcan gibi Türk oyuncuların yanı sıra Mısırlı Azize Emir, Yunanlı Gavrilides rol aldı. Muhsin Ertuğrul'un ikinci kez perdeye uyarladığı ''Leblebici Horhor Ağa'', 1934 yılında Venedik 2. Uluslararası Film Şenliği'ne katılıp ''onur diploması'' aldı. Bu ödül, Türk sineması tarihinde yurt dışından gelen ilk ödül kabul edildi. Ertuğrul ''Aysel Bataklı Damın Kızı'' adlı filmiyle Türk sinemasına ilk köy filmini kazandırdı. Sovyet sinemasının etkilerini taşıyan filmde Türk sinemasının ilk kadın yıldızı Cahide Sonku rol aldı. Almanya'da, Fotoğrafçılık ve Film Okulunu bitirip 1938 yılında yurda dönen Faruk Kenç, sinemaya girdi. Muhsin Ertuğrul'un ''Şehvet Kurbanı'' ve Faruk Kenç'in ''Yılmaz Ali'' adlı ilk polisiye film denemesinde oynayan Suavi Tedü ile ilk jön tipi ortaya çıktı. Türk sinemasında şehir tiyatrosu oyuncularının dışında yeni oyuncu denemeleri, Faruk Kenç'in girişimleriyle başladı. Yurt içinde Türk sinemasının ilk resmi yarışması, 1948 yılında Yerli Film Yapanlar Cemiyeti tarafından düzenlendi. Ömer Lütfi Akad, 1950 yılında, Türk sinemasının gelişim tarihi içinde çok önemli yeri ve gerçekçi bir Kurtuluş Savaşı filmi olan ''Vurun Kahpeye'' ile yeni sinema anlayışının ilk belirtilerini ortaya koydu. Türk sinemasında, 1951 yılında tarihsel film dönemi başladı, İstiklal ve Kore Savaşı filmleri ağırlığını gösterdi. Bu yıl, 8 Kurtuluş Savaşı ve 5 tarihi film çekildi. -Şarkılı filmler dönemi- Ömer Lütfi Akad'ın ''Kanun Namına'' ve Metin Erkan'ın Aşık Veysel'in hayatını konu alan ''Karanlık Dünya'' adlı filmi, sinemaya damgasını vurdu. Yılın en önemli filmi olan ''Kanun Namına'' ile Ayhan Işık yıldızlaştı. 1951'de 36, 1952'de 61, 1953'te 44, 1954'te 48, 1955'te 61, 1956'da 50, 1957'de 61, 1958'de 80, 1959'da 76 ve 1960'da 78 film çekildi. 1950 öncesi Münir Nurettin Selçuk'la başlayıp biten şarkılı filmler dönemi, bu dönemde Zeki Müren'le sürdürüldü. Ayhan Işık ve Belgin Doruk gibi bir dergi yarışması sonucu sinemaya giren Ekrem Bora, ''Alın Yazısı'' adlı filmde rol aldı. Fatma Girik, Leyla Sayar ve Orhan Günşiray, 1957 yılında sinema ile tanışırken, arabesk türü pembe piyasa romanlarıyla kendine bir yol arayan Atıf Yılmaz, ilk küçük çıkışını ''Gelinin Muradı'' ile yaptı. Aydın Arakon'un 1959'da vizyona giren ''Fosforlu Cevriye'' adlı filmiyle sinemada erkek tipli kadın kahramanlar modası başladı. Bu tür kahramanların ilk oyuncusu Neriman Köksal oldu. Bu dönemde, ''Cilalı İbo'' serisiyle de yeni bir güldürü oyuncusu doğdu; Feridun Karakaya. Güldürü oyuncusu Suphi Kaner, yönetmenliğe, Yılmaz Güney ise ilk oyunculuk denemelerine 1959 yılında başladı. Türk Sinema Sanatçıları Derneği, Gazeteciler Cemiyeti ile yaptığı işbirliği sonucu Türk Film Festivali'ni düzenledi. Zeynep Değirmencioğlu'nun oynadığı ''Ayşecik''le 1960 yılında çocuk kahramanlı filmler dönemi başladı. Değirmencioğlu da Memduh Ün'ün bu filmiyle Türk sinemasında ilk çocuk yıldız oldu. Türkan Şoray ve Gönül Yazar'ın beyaz perdede yer almaya başladığı 1960 yılında, Türker İnanoğlu, Burhan Bolan, Hüsnü Cantürk, Yavuz Yalınkılıç ve Fikret Uçak yeni yönetmenler olarak sinemaya girdi. TSK'nın 27 Mayıs'ta siyasal yönetime el koymasından sonra Türk sinemasında ''toplumsal gerçekçilik'' dönemi başladı. Bu dönemde Osman Seden'in ''Namus Uğruna'', Orhan Elmas'ın ''Kanlı Firar'', Atıf Yılmaz'ın ''Dolandırıcılar Şahı'' Memduh Ün'ün ''Kırık Çanakları'' ve ''Ateşten Damla'' filmleri öne çıktı. -''Yılanların Öcü'' yılın en iyi filmi oldu- 1961'de 113, 1962'de 131, 1964'te 180, 1965'de 213, 1966'da 240, 1967'de 208, 1968'de 117, 1969'da 230 ve 1970 yılında 226 film çekildi. Nejat Saydam'ın ''Küçük Hanımefendi'' adlı filmi oyuncu Belgin Doruk'a yeni bir ün sağlarken, sinemada ''hanımefendi-beyefendi'' modası başladı. Oyuncu Muzaffer Tema ile Kenan Pars yönetmenliğe başlarken, İstanbul Belediyesi, Sanat Festivali'ne ek olarak, ''Yerli Filmler Yarışması'' düzenledi. Ajda Pekkan ve Tamer Yiğit de bir dergi yarışması aracılığıyla sinemaya adım attı. Güldürü oyuncusu Öztürk Serengil, Adanalı Tayfur'la (Zafer Davutoğlu) sıradan bir lahmacuncu tipi yaratarak en parlak dönemine girdi. Metin Erksan'ın imzasını taşıyan ve ''Acı Hayat'' ve ''Susuz Yaz'', 1963 yılının en başarılı filmleri oldu. Oyuncu Nilüfer Aydan, Halit Refiğ'in ''Şehirdeki Yabancı'' adlı filmindeki rolüyle Moskova Film Şenliği'nde ''şeref diploması'' aldı. -''Konfeksiyon sinema'' dönemi- Yönetmen Metin Erksan'ın ''Susuz Yaz'' isimli filmi, 1964 yılında Berlin Film Şenliği'nde ''En iyi film'' seçilerek, büyük ödül ''Altın Ayı''yı kazandı. Bu ödül tarihe, Türk sinemasının ilk büyük zaferi olarak geçti. Film, Venedik Film Festivali ''Merito Biennale''de de bir ödül daha kazandı. Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti ve Antalya Belediyesinin ortak girişimleriyle, 1964'te sinema tarihinin hala sürmekte olan en önemli film şenliği (Antalya Altın Portakal Film Festivali) düzenlendi. Türk sinemasında, 213 filmin çekildiği 1965 yılında önlenmesi mümkün olmayan bir film enflasyonu başlattı. Altyapısız ve büyük bir karmaşa içinde film sayısı artarken, bu sağlıksız hızlı tempo yeni sömürü kaynaklarını da beraberinde getirdi. Aynı mekanda, aynı oyuncularla ''şipşak'' çekilen bu ucuz filmler ''gecekondu sineması'', başka bir deyişle ''konfeksiyon sineması'' dönemini başlattı. -Yılmaz Güney, yönetmenliğe adım attı- Bir resimli roman kahramanı olan ''Karaoğlan'' dizisiyle Kartal Tibet ünlenirken, 1966 yılında oyuncu Yılmaz Güney, yönetmen olarak ilk filmini çekti: ''At, Avrat, Silah'' Lütfi Akad da aynı yıl ''Sırat Köprüsü'' adlı filmiyle Türk sinemasında ilk kez geniş perde (cinemaskop) sistemini uyguladı. Göksel Arsoy ''Altın Çocuk'' dizisiyle tipini değiştirirken, Cüneyt Arkın, çizgi roman kahramanı ''Malkaçoğlu'' serisine yöneldi. Sadri Alışık, ''Turist Ömer''le bir güldürü sineması tipine ağırlık verdi. Sinemaya bu yıl giren Yılmaz Gündüz ise bütçesi sınırlı, ucuz maliyetli filmlerin yerli James Bond'u oldu. Seyfi Havaeri'nin, 1968 yılında vizyona giren ''Kara Sevda'' adlı şarkılı-türkülü melodramı, özellikle de Anadolu bölgelerinde büyük iş yaptı, izdiham nedeniyle bazı sinemaların kapıları kırıldı. Yılmaz Güney'ın ''Umut'' adlı filmi, 1970 yılında Fransa'daki Grenoble Film Şenliği'nde özel jüri ödülü kazandı. -1975'de siyah-beyaz film dönemi bitti- 1971'de 265, 1972'de 299, 1973'de 209, 1974'de 189, 1975'te 225, 1976'da 164, 1977'de 124, 1978'de 126, 1979'da 195 ve 1980'de 68 film çekildi. 1972 yılında çekilen 299 filmle Türk sinema tarihinin en büyük rekoru kırıldı. Bu arada renkli film yapımı da 185'le, siyah-beyaz çalışmaları geride bıraktı. 1970'li yıllarda sendikalaşma faaliyetleri başladı. Oksal Pekmezoğlu, Lando Buzzanhca'lı İtalyan komedi filmlerinden uyarladığı ''Beş Tavuk Bir Horoz''la yeni bir moda başlattı ve ''seks komedileri modası'' Türk sinemasındaki bunalımı iyice körükledi. Yönetmen Yılmaz Güney, ''Umut''tan sonra ''Arkadaş'' adlı filmi ile Türk sinemasında yeni bir dönem açtı. Toplumsal çelişkileri olgun ve usta bir sinema diliyle yansıtan ''Arkadaş'', Türk sinemasının kilometretaşlarından biri oldu. 1975 yılında filmlerin tamamı renkli çekildi ve sinemada, siyah-beyaz film dönemi sona erdi. Ertem Eğilmez'in tek kahramana dayalı olmayan çok kişilikli ''Hababam Sınıfı'' güldürüleri, 1975 yılının ve her dönemin en popüler filmleri oldu. Yılın sinema modası ise ''komedi ağırlıklı seks filmleri'' oldu. İstanbul Uluslararası Film Festivali, ilk kez 1976'da düzenlendi. 1978 yılında seks komedilerinin yanı sıra mafya türü film sayısı arttı. Bu tür filmlerin en geçerli oyuncusu da Cüneyt Arkın oldu. Arkın, yurda giren Hong-Kong (Japon) karate filmlerinin etkisiyle Türk sinemasında bir ''üstün insan mitosu'' yarattı. Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay'la ''şarkıcı oyuncu saltanatı'' ve arabesk eğilimler hızlandı. Seks komedileri, 1979 yılında büyük bir tırmanışa geçti. Bu türde tam 131 film çekildi. Zerrin Egeliler bir yıllık süre içinde çevirdiği 37 filmle dünya rekoru kırdı. Erden Kıral, ''Bereketli Topraklar Üzerinde'' adlı filmle, o güne dek çekilen en başarılı Orhan Kemal uyarlaması gerçekleştirdi. 1979 yılında, Türkiye'de ilk kez çizgi filmleri yarıştı. Aynı yıl yurt dışında Türk sinemasına gösterilen ilgi büyük bir tırmanışa geçti. Özellikle de Türk sinemasının dünyaya açılmasında ''Sürü'' etkin bir rol oynadı. ''Sürü'', 32. Locarno Film Şenliği'nde, ''En İyi Film'' seçilip ''Altın Leopar Ödülü''nü kazandı. Türk sinemasında en fazla film 1914-1973 yılları arasında üretildi ve bu dönemde tam 3 bin 359 film çekildi. ''Büyük çöküşü'' 1980'lerde yaşayan ve 1990'lı yıllarda küllerinden yeniden doğan Türk sinemasına izleyicilerin ilgisi her geçen gün artıyor. Son yıllarda, gösterime giren yabancı filmlerin izlenme oranlarını da geçen Türk filmleri, yurt dışındaki festivallerden de eli boş dönmüyor. AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, Türk sinemasında 1914-1973 yılları arasında, 3 bin 359 film çekilirken, 1974-1990 yılları arasında film sayısı 2 bin 219'a düştü. Sosyal içerikli fantastik filmler, 12 Eylül filmleri, arabesk filmler, seks komedileri nedeniyle eleştirilen bu dönem, aynı zamanda Türk sinemasının yurt dışında ödüller aldığı bir dönem de oldu. 1980 yılı, askeri müdahale ve ardından tüm ülkede sıkıyönetim ilan edilmesi nedeniyle 17. Antalya Film Şenliği'nin iptaline de neden olurken, yönetmen Erden Kıral, Türkiye'ye, Strasbourg Avrupa Film Festivali'nde, ''Bereketli Topraklar Üzerinde'' adlı filmiyle aldığı büyük ödülle döndü. Halit Refiğ'in 1982 yılında vizyona giren ''Leyla ile Mecnun'' filmi, arabesk eğilimli sinemanın baş yapıtı olarak halka indi. Atıf Yılmaz, bu yıllarda, Necati Cumalı uyarlaması ''Mine'' ile kadın sorunlarına eğildi ve bu filmle ''kadın filmleri dönemi'' açıldı. -''Yol''un büyük başarısı- Yılmaz Güney'in senaryosunu yazıp, Şerif Gören'in yönettiği ''Yol'', 1982 yılında 35. Cannes Film Şenliği'nde, Costa Gavras'ın ''Missing/Kayıp'' adlı filmiyle ''En İyi Film'' seçilerek büyük ödül ''Altın Palmiye''yi paylaştı. ''Yol''un aldığı ödül, Metin Erksan'ın ''Susuz Yaz'' ile Berlin'de kazandığı büyük başarıdan sonra bir Türk filminin ''ikinci büyük zaferi'' oldu. ''Yol'', bir ''sinema baş yapıtı'' ve ''Türk sinemasının son yıllarda gerçekleştirdiği en güçlü filmlerinden biri'' olarak kabul edildi. Ali Özgentürk'ün ''At'' adlı filmi, 1983'de İtalya'da Lecce Uluslararası Film Festivali'nde ''En İyi Film'' ödülünü kazandı. Şerif Gören'e de ''Derman'' ile İspanya'daki Valencia Film Festivali'nde jüri özel ödülü verildi. 1985 yılında Halit Refiğ'in ''Alev Alev'' adlı filmi, yılın gişe rekorunu kırarken, şarkıcı Küçük Emrah'la arabesk eğilimli filmler modası sürdü. Nesli Çölgeçen, Yavuz Turgul'un senaryosundan aktardığı ''Züğürt Ağa'' ile güldürü sinemasında yeni bir aşamayı gerçekleştirdi ve Şener Şen, bu filmdeki başarılı oyunuyla yıldızlığa ilk adımlarını attı. Kültür Bakanlığı, ''sinema teşvik ödülleri'' adıyla dramatik, belgesel ve animasyon olmak üzere 3 dalda, ilk kez bir yarışma düzenledi ve dramatik türdeki uzun metrajlı filmlerin yapımcılarına 4'er milyon lira verdi. Sinema, Video ve Müzik Eserleri Yasası, 1986 yılında yürürlüğe girdi. Atıf Yılmaz'ın Duygu Asena uyarlaması ''Kadının Adı Yok'', 1987 yılında Türk sinema tarihinin en büyük gişe rekorunu kırdı. Hülya Koçyiğit, 1988 yılında Fransa'da düzenlenen 8. Uluslararası Amiens Film Şenliği'nde ''Bez Bebek'' adlı filmindeki yorumuyla ''En İyi Kadın Oyuncu'' seçildi. -Türk sineması yeniden doğdu- 1990'lı yıllar, ''büyük çöküşü'' 1980'lerde yaşayan Türk sinemasının, tekrar eski günlerine dönemese de küllerinden yeniden doğmasını temsil etti. 1996'da vizyona giren ve baş rollerini Şener Şen ve Uğur Yücel'in yaptığı ''Eşkıya''nın 2,5 milyon kişilik hasılata ulaşmasıyla Türk sineması için umut doğdu. Bu rakam, o dönem için büyük bir izleyici rekoruydu. Ardından seyirciler, 1997'de ''Ağır Roman'', ''Masumiyet'' ve ''Hamam''; 1998'de ''Gemide'', ''Akrebin Yolculuğu'' ve ''Hoşçakal Yarın''; 1999'da ''Propaganda'', ''Her Şey Çok Güzel Olacak'', ''Gülün Bittiği Yer'', ''Salkım Hanımın Taneleri'', ''Harem Suare'' ve ''Mayıs Sıkıntısı'' gibi peş peşe birçok popüler ve sanat filmini görme fırsatı buldu. 1990'lı yılların en fazla film üretilen dönemi, 1993-1994 dönemi oldu. En az film de 20 film ile 1997'de çekildi. Bu dönem, Türk sinemasının yurt dışında çok sayıda ödül almasıyla da dikkati çekti. Sinan Çetin'in yönettiği ''Berlin In Berlin''de oynayan Hülya Avşar, 1993 Moskova Film Festivali'nde ''En İyi Kadın Oyuncu''; Memduh Ün de ''Zıkkımın Kökü'' adlı filmiyle 1993 yılında İspanya Sinema Festivali'nde ''En İyi Yönetmen'' ödülünü aldı. Yine, ''Tabutta Rövaşata'' Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Derneği Jüri Ödülü'nü, ''Hamam'' filmi de Cannes Film Festivali'nde İtalyan Sinema Yazarları Derneğinin seçiminde, ''En İyi Film'', İtalya'da yabancı basının seçiminde ''En İyi Yönetmen ve En İyi Müzik'' Golden Globe ödüllerini aldı. -Yerli filmlerin atağı- Yerli yapımlar, Amerikan filmlerinin neredeyse tümüne hakim olan pazar payını 2000'li yıllardan itibaren düşürmeye başladı. 2000 yılında vizyona giren 15 yerli film arasından ''Kahpe Bizans'' yaklaşık 2 milyon izleyiciye ulaştı. ''Vizontele'', 2001'de 3 milyonu geçen izlenirlikle ''Eşkıya''yı geride bıraktı. Derviş Zaim ''Filler ve Çimen'', Serdar Akar ''Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'' adlı filmlerine bu yıl imza attı. Türk filmleri için asıl dönüm noktası, 2004 yılı oldu. ''Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'', ''Bekleme Odası'', ''Hababam Sınıfı Merhaba'', ''Neredesin Firuze'', ''Mustafa Hakkında Her Şey'' gibi filmlerin sinema salonlarına geldiği 2004 yılında, ''G.O.R.A'' ve ''Vizontele Tuuba'' ciddi rakamlarda seyirci topladı. Aynı yıl yerli filmleri izleyen toplam seyirci sayısı 6 milyon 657 bine çıktı. 2005'te vizyona giren 28 yerli yapımı toplam 11 milyon 139 bin 400, 2006 yılında gösterime giren 34 filmi 18 milyon 65 bin 280 ve 2007 yılında vizyona giren 43 filmi 12 milyon 156 bin 957 kişi izledi. Bu dönemde ''Hababam Sınıfı Askerde'', ''Babam ve Oğlum'', ''Hırsız Var'', ''Organize İşler'', ''Gönül Yarası'', ''Beyaz Melek'', ''Beynelmilel'', ''Kabadayı'', ''Mutluluk'', ''Musallat'' gibi filmler öne çıktı. -En çok izlenen film ''Recep İvedik'' - Türk sinemasında 2008 yılı ise sinemanın ''altın yılı'' haline geldi. Vizyona giren 51 Türk filmini, 22 milyon 808 bin 859 kişi izledi. 2009 yılı, son 10 yılda en fazla Türk filminin vizyona girdiği yıl oldu. Bu yıl gösterime giren 70 Türk filmini, 18 milyon 849 bin 417, 2010 yılında vizyona giren 66 filmi 22 milyon 185 bin 739 ve bu yıl ise vizyona giren 59 filmi 14 milyon 769 bin 479 kişi takip etti. Bu yılın en çok izlenen filmi, baş rollerini Demet Akbağ ve Ata Demirer'in paylaştığı yönetmen Hakan Algül'ün devam filmi ''Eyyvah Eyvah 2'' oldu. Filmi, 38 haftada toplam 3 milyon 947 bin 988 kişi izledi. Şahan Gökbakar'ın, ''Recep İvedik'' karakterinin maceralarını anlattığı 3 filmden oluşan seri ise tüm zamanların en çok izlenen ve en çok hasılat yapan Türk filmi olarak tarihteki yerini aldı. ''Recep İvedik'' serisini, Mahsun Kırmızıgül'ün yönetmen koltuğuna oturduğu 3 film izledi. ''New York'ta Beş Minare''yi, 3 milyon 474 bin 459 kişi, ''Güneşi Gördüm'' filmini 2 milyon 491 bin 313 kişi ve ''Beyaz Melek'' filmini 2 milyon 32 bin 410 kişi olmak üzere toplamda 7 milyon 988 bin 182 kişi izledi. Mahsun Kırmızıgül'ün filmlerinin ardından sinemaya en fazla izleyici çeken filmler ise televizyon dizisinin devamı niteliğinde çekilen ''Kurtlar Vadisi'' serisi oldu. Son birkaç yıldır Türk sineması gösterime giren yabancı filmlerle yarışır hale geldi, hatta onları geçti. Bu nedenle Türk halkı, ''kendi sinemasını en fazla izleyen halk'' oldu. -Ödüller- Son yıllar Türk sinemasının hem ulusal hem de uluslararası arenada birbiri ardına ödüllerin alındığı yıllar oldu. Son yıllarda Nuri Bilgi Ceylan, Fatih Akın, Özer Kızıltan, Abdullah Oğuz, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu, Biket İlhan, Mahsun Kırmızıgül, Çağan Irmak ve Biray Dalkıran'ın da aralarında bulunduğu yönetmenlerin çektiği filmler, hem Türk izleyicisini sinemaya çekti hem de yurt dışındaki festivallerde ödül kazandı. Cannes Film Festivali'nde 2008 yılında ''Üç Maymun'' ile ''En İyi Yönetmen Ödülü''nü alan Nuri Bilge Ceylan, Cannes'dan bu yıl da ''Jüri Büyük Ödülü'' ile döndü. Yönetmen Nuri Bilge Ceylan'a ''Jüri Büyük Ödülü'' ile getiren ''Bir Zamanlar Anadolu'da/Once Upon a Time in Anatolia'' adlı film, ''Oscar'' olarak bilinen 84. Akademi Ödülleri'nde ''En İyi Yabancı Film'' kategorisinde aday adayı oldu. AA