Bugün, önemli gördüğüm üç konuya dikkat çekmek ve uluslararası bir toplantıdan edindiğim izlenimlerle sürece ilişkin kanaatlerimi paylaşmak istiyorum. 1- 15 Temmuz darbe girişiminin karakteristiğini değiştirme, FETÖ ile bağlantısını zayıflatma, hatta 15 Temmuz'un içini boşaltmaya dönük dış girişimler. 2- Kerkük'te bayrak krizi, Sincar'da terör örgütü PKK'nın konuşlanması ve Suriye'de YPG'yi meşrulaştırma planları çerçevesinde, Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekâtı ile kazandığı stratejik ve ahlaki üstünlüğü açığa düşürme oyunları. 3- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın şahsında, Türkiye'nin taşıyıcı sütunlarını sarsmaya dönük hamleler, algı operasyonları, itibar suikastları.
***
Türk- İngiliz Tatlı Dil Forumu'nun bu yılki oturumları, yukarıdaki kritik konulara dair ufuk açıcı değerlendirme ve yorumlara sahne oldu. Forumun genel kuralları kimin, ne dediğini aktarmaya izin vermese de anlatılanlar da anlatanlar da mühimdi. Meselenin İngiliz yaklaşımına bir önceki yazımda yer verdiğim için bu kez Türkiye'nin penceresinden tabloyu özetlemekte fayda var... Birinci soru şu idi... (Soruluş biçimi ile) Gülen Hareketi'nin bu işin (darbenin) arkasında olup olmadığını öğrenmek istiyoruz.
Ama çok fazla kanıt göremiyoruz. Türk tarafından cevap, üst düzeydeve birkaç yönlü geldi... "Darbe girişimiile ilgili kanıt istenmesinden rahatsız olmuyoruz.
Öncelikle, darbeciler savcılıktaki ifadelerinde FETÖ adına yaptıklarını itiraf ediyorlar.
Genelkurmay Başkanı'nın yaveri bu bağlantıyı açıkça söylüyor. HSYK üyeleri, 'FETÖ'den talimat alarak karar verdik' diyor. Bunları isteyen herkese ulaştırabiliriz.
Yeni deliller, FETÖ'nün pek çok unsurunun devlette olduğunu gösteriyor. Henüz, 'Bu örgüt tamamen bitirilmiştir' noktasında değiliz." İşin ilginç yanı, İngiliz tarafından siyasi perspektifte ortaya konan fikirlerdi...
"Türkiye'de, devlet içinde devletkurma çalışması olduğunu görüyoruz... Kimse aptal değil. Bunun (darbenin)birkaç albayın girişimi olmadığıortada. Ama deliller güçlü şekilde ortayakonulsun ki insanlar ikna olsunveya FETÖ konusunda yanıldığını farketsin!"
***
İkinci konu, PYD-YPG'nin terörörgütü kimliğinde revizyon denemeleri. Türkiye adına yansıtılan görüş çokaçıktı... "YPG, PKK'dan ayrıştırılamaz.
Liderliği ve kadroları aynı. Salih Müslimbizzat Kandil tarafından PKK'yı Türkiye'deorganize etmek üzere görevlendirildi. YPG,DEAŞ'a karşı savaşmıyor. Bu görüntü altında,Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve nüfusdengesini tehdit ederek, alan kazanmayaçalışıyor. İdeolojik olarak destek bulmadığıKürtleri de dışlıyor. Etnik temizlik yapıyor. Birterör örgütünü (DEAŞ) bir başka terör örgütüile (YPG) yok etme ısrarı, bu bölgenin radikalizminverimli toprakları olarak kalmasına yolaçacaktır!"
***
Ve üçüncü husus, CumhurbaşkanıErdoğan'ın, Türkiye'deki güçlü karşılığınıörseleme, küresel etki kapasitesinisarsma çabaları. Gezi olaylarından(Haziran 2013) bu yana Erdoğan'ı diktatörportresine sıkıştırma atakları. Türkiye'ninyönünün ne olacağı tartışmaları... Bu noktada verilen cevaplar, muhataplarındakarşılık bulan türdendi...
"Diktatörler, halkından korkar ve tankların arkasına saklanır. Bizim Cumhurbaşkanımız ise darbe gecesi halkı ile tankların üstüne yürümüştür. AB, bir Avrupa demokrasisi (Türkiye) zorda kaldığında dayanışma sergileseydi, bölge gençlerine ve dünyaya güçlü mesajı olacaktı. Lakin olmadı!
Ankara'nın, Batı bloku ile ilişkilerine gelince... Türkiye, AB'nin kendi içindeki krizlere çarpıyor. Türkiye'nin yönü ile ilgili bir belirsizlikten ziyade, problem Avrupa'nın geleceğiyle ilgilidir!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.