Yaşanılan büyük olayın farkında olmayıp da hâlâ günlük kavgaları sürdürenlere öfkelenmek yerine acımak daha doğru olmaz mı?
16 Nisan referandumunun önümüzde açtığı yolu bir düşünün. Anayasal yapımızda tarihi bir değişime doğru gidiyoruz... Halkın seçtiği Cumhurbaşkanının belirleyeceği "Yardımcı"lar, artık Başbakanın yerine geçecek. TBMM'den seçilen Bakanlar Kurulu üyeleri milletvekilliğinden ayrılacaklar. Cumhurbaşkanı, aynı zamanda bir partinin lideri olarak seçime girecek. Yani Türk modeli bir "Cumhurbaşkanlığı Sistemi"ne geçiş, referandumda kabul edildi ve Parlamenter Sistem tarih olmaya terk edildi...
Esası görelim "Kim kimden ne kadar oy aldı"içerikli çeşitlemeler tabii ki caziptir. Amareferandumun sonucunun siyasete getirdiğimüthiş değişimi görmezden gelipsadece oy dağılımına takılarak siyasetianlamaya çalışmak "Teyzemin sakalıolsaydı amcam olurdu"dan öteye biranlam taşımaz.
İktidar olmak
Mesela bu referandumla parti liderleriiçin artık "Başbakan olmak" diye birhedef kalmamaktadır. Ülke yönetimindeyer almak isteyen bir parti lideri içinyapılabilecek tek şey "Cumhurbaşkanıadayı" olmaktır. Eğer bu seçimde kazanırsa,Cumhurbaşkanı olarak, belirleyeceğikadrosu ile Bakanlar Kurulu'nu oluşturur. Yani artık çok az oy alıp sonra bir koalisyonda yer kapmak imkanı sona ermektedir. Bir parti lideri sadece milletvekili adayı olacaksa, bu onun artık Yürütme Erkine yani "İktidar olmaya" dönük iddiasının kalmadığı anlamına gelir.
Yenikler tasfiye edilir
Girdiği her seçimden yenik çıkan siyasikadrolar için referandumla gelen sistemdeğişikliği, bir anlamda sonun başlangıcınıifade ediyor. Cumhurbaşkanı seçilmekkonusunda hiçbir iddiası olmayanbir siyasi parti lideri ne kadar sert konuşursakonuşsun, kurusıkı silahtan öteyebir görüntü vermeyecektir. Yani partisininüyeleri için bakan olmak, asla mümkünolmayacaktır.
Yarına dönük yaşam
Halkın onayı ile gerçekleşen müthişdeğişimin çapını, "İdam cezası gerigelsin mi" benzeri tartışmalarla küçültmeyelim. Parlamenter sistemi bile geçmişte bırakırken, köhne geçmişin idam cezası gibi bir uygulamasını bugüne taşımanın anlamı olamaz. Keşke mümkün olsaydı ve 1950'lerde de idam cezası olmasaydı... İdam cezasının Adnan Menderes ve iki bakanı için kullanılabildiği bir coğrafyada, bunu yeniden istemenin ne anlamı olabilir?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.