Referandum sürecinde AB'yle 50 yılı aşan ilişkilerin en kritik dönemi yaşandı. Başını Almanya'nın çektiği Hollanda, Avusturya ve Belçika gibi birkaç AB ülkesiyle neredeyse ipler kopma noktasına geldi. Müthiş bir Türkiye karşıtı kampanya yürütüldü.
Bu kampanyada Türkiye ön plandaydı ama aslında sorun, Batı'nın İslam'a bakışında saklıydı. Bir anlamda 90'ların başında Sovyetler'in yıkılmasıyla Batı, yaşadığı kimlik krizini aşmak için devreye yeni "öteki"si İslam'ı soktu.
Bu yüzden son yıllarda Batı'da İslamofobi yükselişteydi. Buna son dönemde Türkofobi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı de eklendi.
İslam'la terör bilinçli bir biçimde özdeşleştirildi. Batı bu düşmanlaştırmayı yaparken de kendi laboratuvarlarında ürettiği FETÖ ve DEAŞ gibi aparatları kullandı.
Bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefledi. Oysa Batı'nın önünde "herkesin kendisiolarak birlikte yaşama" fırsatı vardı ve neyazık ki bunu kimlik krizine kurban etti.
Bu gerçeği, referandum sürecinde AB ülkeleriyle yaşanan krizi izlerken, değerli dostum Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahimKalın'ın "Ben, Öteki ve Ötesi, İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş" kitabını okurken daha net gördüm.
Sevgili Erol Göka üstadın deyimiyle Kalın; "Uzun zamandır dış politikamızdada belirleyici olan İslam ve Batı arasındakiuzlaşmacı bakışını, teorik vetarihsel payandalarla güçlendiren muhteşembir eser ortaya koydu."
Kitap okuyucuyu, İslam Medeniyetinden Batı Medeniyetinin köklerine, Haçlı Seferleri ve Selahattin Eyyübi'den Marko Polo'ya, Hacı Bektaşi Veli'den Kant'a, Hegel'e, Rönesansa, Mehter Müziğinden, Mozart'a, Bir Mefkure olarak Avrupa fikrinden, Kadın, Demokrasi ve Özgürlük meselesine uzanan bir tarih yolculuğuna çıkartıyor.
Güncelden, tarihe uzanan bir perspektif içinde Batı'nın İslam'a bugünkü bakışı şu çarpıcı satırlarla anlatılıyor: "Soğuk savaşın ardından İslam,giderek bir güvenlik sorunu olarak kurgulanmışve 'İslam tehdidi' uluslararasıilişkilerden, göçmen yasalarına kadarher alanda kullanılan elverişli bir siyasetaracı haline gelmiştir."
Oysa daha uzlaşmacı ve çoğulcu bir yaklaşımımümkün: "Aralarındaki önemli farklılıklararağmen, İslam ve Batı medeniyetleriçatışmak zorunda değiller. Bir aradayaşamanın asgari şartı, herkesin kendikalarak ortak iyide uzlaşmasıdır. Adil,katılımcı ve eşitlikçi bir dünya düzeninin anlamı,herkesin aynı şekilde düşünüp yaşamasıdeğil, farklı görüşlerin bir arada var olma iradesinigöstermesidir."
Batı ve İslam dünyasındaki karşılıklıönyargılar nasıl kırılabilir? Türkiye ve İslamdünyasıyla Batı'nın ilişkileri nasıl olmalı sorusunumerak ediyorsanız mutlaka bu kitabıokuyun derim.
SELİN SAYEK BÖKE'NİN İSTİFASI NE ANLAMA GELİYOR?
CHP sarsılıyor ve daha da sarsılacak. "Turpun büyüğü heybede" dediğimiz gün partinin sözcüsü Selin SayekBöke'nin istifası geldi.
Bu istifa elbette ne Baykal'ın, ne İnce'nin ne de Sağlar'ın çıkışına benzemiyor. Onları aşan bir anlamı var çünkü Sayek, Kılıçdaroğlu'na yakın bir isim. Referandum öncesi de yazdım, olası bir kurultaya ÖzgürÖzel ve Aykut Erdoğdu gibi kendilerini partinin solu olarak niteleyen grupla birlikte hazırlanıyor. Grubun genel başkan adayı Özel olarak bilinse de Sayek'in adı da genel başkanlık için geçiyor.
CHP, yeni siyasal sistem nedeniyle değişmek mecburiyetinde... Bu değişimi dizayn etmek isteyen bazı medya ve güç odakları da var. Kılıçdaroğlu'nun gelmesi nasıl bir dayatmayla olduysa gidişi de öyle olacak gibi görünüyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.