Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son üç konuşmasını, bir araya getirip başucu kitabına dönüştürmek gerekiyor. Bunu AK Parti mi yapar yoksa başka bir kurum mu bilmiyorum ama mutlaka yapılmalı.
Sadece Türkiye değil, İslam dünyası yıllardır enerjisini Cumhurbaşkanının altını çizdiği üç konuda boşa harcıyor.
İnançların güvenceye alınmasını sağlayan Laiklik, iç çatışmalara gerekçe yapılan Mezhepçilik-Irkçılık-Terör ve İslam dünyasının son birkaç yüzyıllık özeleştiri ihtiyacı...
Deyim yerindeyse CumhurbaşkanıErdoğan'ın bu üç konuda söyledikleri sadecebir Müslüman için değil ateistler için bile yenidünyanın manifestosu niteliğinde...
Aslında her üç alanda da söylenenler bugüne kadar söylediklerinin bir tekrarı... Ancak ilk kez üçü bir arada, önemli bir tarih aralığında ve rahmetli Özal'ın deyimiyle "açıkve seçik" bir biçimde söyleniyor.
Sözlerinin etkisi ve derinliği bundan...
Önce Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın başlattığı Laiklik tartışmasıyla, pusuda bekleyenlerin hevesini kursaklarında bırakan ve 2011'deki Mısır konuşmasından sonra unutulan o sözleri hatırlayalım: "Laiklik, devletin, tüm inançlara,ateistler dahil tüm gruplara eşitmesafede olması; tüm inanç gruplarınındevletin güvencesi altında olmasıdır. Özellikle İslam'a vurgu yapmaya nediye ihtiyaç olsun? Ben bir Müslümanolarak inancımı istediğim gibi yaşayabiliyorsammesele bitmiştir. HıristiyanHıristiyanlığını, Musevi Museviliğini,ateist ateistliğini yaşayabiliyorsa onuniçin de bitmiştir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Üç Fitne"olarak kavramsallaştırdığı mezhepçilik, ırkçılıkve terörizm konusundaki derin analizi ise sadeceTürkiye için değil devasa bir İslam coğrafyasıiçin ölçü niteliğinde.
Özellikle İslam'ın terörle yan yana getirmek için özel gayretin sergilendiği bir dönemde şu tespitin yapılması çok anlamlı: "DAEŞ, El-Kaide, BokoHaram, Eş-Şebab gibi taşeronlar,Müslümanların sıkıntılarını ve hassasiyetleriniistismar ederek, İslam'a karşıyürütülen kampanyalara malzeme üretiyorlar."
Ve yeryüzünde Müslümanların nasıl birseçimle karşı karşıya kaldığını şu çarpıcı sözlerleanlatıyor: "Müslümanları zalim diktatörler ileonlardan daha zalim terör örgütleri arasındaseçim yapmaya zorlamak adildeğil."
Peki, bütün suç dış güçlerin, yani emperyalistveya sömürgecilerin mi?
Aslında yakın siyasi tarihimizde cevabı en çok merak edilen soru bu. İslam'a dışarıdan hatta içeride olup da dışarıdan bakanların özellikle sordukları şu sorunun cevabı önemli: "Bütün bu olup bitenlerdeMüslümanların hiç mi suçu yok?"
İşte bu soruya belki de ilk kez bir İslam ülkesinin Cumhurbaşkanı şu netlikte cevap veriyor:
"Şunu unutmayalım, şüphesiz 'bir damlapetrol, bir damla kandan daha değerlidir'diyen sömürgecilerin neden olduğutahribatı görmezden gelemeyiz. Kendivatandaşları için hak gördükleri demokrasiyibölge halkları için lüks görenlerin ikiyüzlülüklerinide ifşa edeceğiz. Ancak bunları yaparkençok daha önemli bir noktayı gözden kaçırmamalıyız. Peki, nedir bu nokta? Öz eleştiridir. Kendimizi şöyle bir eleştiriye çekeceğiz,nefis muhasebesi yapacağız. Sorunun menşeini sadece dışarıda ararsak,böyle bir kolaycılığa düşersek inanınhiçbir yere varamayız."
Şu muhasebeyi de laik, dindar, milliyetçiveya solcu her Türkiyelinin yapması gerekiyor. Acaba neden bu sözleri yıllardır seslendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı hem içeride hem de dışarıda inanılmaz kara bir kampanya yürütülüyor?
Başka bir yazıda ele almak için cevabınızı bekliyorum.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.