Pes demek yetmiyor.
Yuh çekmek çare olmuyor.
Tam "bu kadarı fazla,bu kadar olamaz" dediğimizde hepdaha fazlası olduğu gerçeğiyle yüzleşmekyıpratıcı oluyor.
Bilmem, mahvolmuş Halep'eturistik geziler düzenleyen Esedyanlılarının fotoğraflarını gördünüzmü?
Bombalarla harap olmuş tarihi binaların önünde toplu halde kadraja sığmaya çalışan gülen yüzler...
Yıkık bir avludaki antika otomobil enkazına girip selfie çekmeler...
Sanki bir popüler dergiye film setinde poz veren aktrisleri andıran havalar...
Oysa şehirde sıkışmış on binlerce mazlum insanın tahliyesi bile henüz tamamlanmadı. O fotoğrafların çekildiği yerden birkaç kilometreuzakta birtakım katil sürüleri hâlâ yaralılarıntaşındığı ambulanslara saldırıyor, otobüsleri kurşunluyor.
***
İçimizde uyanan öfkeyi bir an için kenara bırakmaya çalışıp öyle bakalım...
Cep telefonuyla bütünleşmiş bedenlerin içinden "ruh" çekip gitti. Hepimiz iyi ve ilginç bir fotoğrafı iyi hayatsanan sersemler olmaya doğru hızla ilerlemiyormuyuz? Halep'tekiler bu gerçeğin en zalim, en kendinibilmez örnekleri...
İnsan bu fotoğraflardakilerin ellerinde tuttukları selfie çubuklarını başlarında kırmak istiyor.
Fakat bir yandan da sükûnetle sorgulamak lazım...
Halep'te çekilmiş bu fotoğraflarla bambaşka ülkelerde, bambaşka ortamlarda çekilmiş; hani her anı, her yaşantıyı "suiistimal eden" ve mahcubiyetduygusu nedir bilmeyen fotoğraflar arasındaki mesafe çok mu uzak?
Olay şu...
Global bir rüzgâr insanlara "sen iyiysendünya da iyi; gerisini boş ver!"diye fısıldıyor ve buna ikna ediyor.
Fotoğraf tam bu noktada kritik bir yere sahip.
Çünkü o "iyilik" halinin tescili yerine geçiyor.
Feci bir durum aslında!
Bir tür sersemleşme!
Açık biçimde manevi çöküş.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.