Birlikteyken bile tek başınaymış gibi yiyip içiyor; bir köşede yalnızmış gibi seviyor; kendi kendimize seviniyor, düşünüyor, hisleniyoruz.
Oysa eskileri hatırlayın, babalarınızı, dedelerinizi, nineleriniz... Sevdikleriyle paylaşmadıkça nebir lokma geçerdi boğazlarından,ne de ferahlatan birnefes!
Çünkü sevinç böyle bir şeydi.
Ancak birlikte gerçekleşirdi.
Nostalji olsun diye söylemiyorum.
Şimdilerde ortalığa hâkim olan atmosferi resmedebilmek için bu kıyaslamaya mecburum.
Dikkat etmiyor musunuz? Seviyorum diyoruz amasevgimizden sevinç doğmuyor. Sevindiğimizi söylüyoruzama gözlerimizde küçücük birpırıltıya bile yol açmıyor.
Sonra ne yapıyoruz?
Facebook'u, Twitter'ı, Instagram'ı açıp... Bir güzel adamın, Mehmet öğretmeninkamyonların korna çalışına bile âşıkengelli öğrencisini mutlu etmek içinokulun bahçesine kamyon getirdiği anınvideosunu dönüp dönüp izliyoruz.
İki gündür izlenme rekorları kırıyor bu video.
Çok güzel çünkü!
Sevinç duygusuna dair unuttuğumuz ne varsa hepsini hatırlatacak kadar güzel.
Fakat bir yandan da korkuyorum; sonunda video ünlendiğiyle kalacak, çok geçmeden nobran hayatlarımıza geri döneceğiz.
Oysa durup dikkatle baksak...
Çocuğun kamyonu gördüğü anda nasıl coşkuya kapıldığına ve sevincini öğretmeninesarılarak nasılyaşadığına baksak, ne çok şeyi anlayacağız.
Şu soru da önemli... Böyle sevinmek vesevindirmek için birimizdenbirinin engelli olmasımı gerekiyor?
Aklıma Jane Eyre romanının yazarı Charlotte Bronte'nin bir sözü geliyor şimdi: "Paylaşılmayan mutluluk,mutluluk sayılmamalı. Ne tadı var kionun!" Şimdi gel de bunu günümüzün "kendinisev/ keyfine bak/ kendini şımart" tayfasına anlat!
Sevinç ve neşeyi bile arsız bir arzuyla; şımartılma talebiyle değiş tokuş ettik.
Halimiz harap!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.