Ülkemizde kabaca iki 'damar' ya da 'akım' var.
Bunlardan birisi yerli ve milli, diğeri de yerlilik ve millilikten alabildiğine uzak, yani gayri milli. Yerli ve milli damar, kendi ayaklarımız üzerinde durmamız, kendi kararlarımızı almamız, bütün iş ve eylemlerimiziülkemiz ve milletimizinmenfaatleri üzerine binaetmemiz esasını temel almış. Gayri milli tarafları ağır basan yani yerlilikle alakası olmayan diğer damar ise henüz kendiayaklarımızüzerindedurmamıziçin çokerken olduğu kanaatindedir.
Onlar daha çok Batı'nın, tercihan Avrupa'nın güdümünde yol almamız gerektiğini düşünürler. Batı'ya karşı ayıp olmasın diye böyle düşünenler de var muhakkak, ama mesele çok daha derinde.
Kendi ayaklarımız üzerinde durabilmemiz için vaktin erken, hatta çok erken olduğunu düşünenlerde bu kanaatin oluşmasında, sürekli olarak taklit etmeye çalıştıkları Batı'dan gelen etkilerin büyük etkisi olduğu muhakkak.
Malum, ülkemizin ve geneldeMüslümanların kendi kendileriniyönetebilecek bilgi ve beceridüzeyine gelmemiş olduğu fikri,daha çok Batı kaynaklı.
İşin tuhaf tarafı, kendi göbeğimizi kesebilecek hale nasıl ve ne zaman gelebileceğimiz konusunda sarih bir fikirleri de yok bu çevrelerin. Çünkü temel olarak böyle bir düşünceleri yok. Hayallerini dizleri üzerindeduran ve yere serilmek üzere ikentutulup aynı duruma getirilenama ayağa kalkmaya davranırsaensesine vurulup çökertilen birTürkiye süsler genellikle.
Türkiye'nin kendi yolunu kendi çizmesi yerine, Batı'ya teslim olması ve böylelikle fazla kafa yormadan yoluna devam etmesi gerektiği, gayri milli akımın ana tezi. Bu teze sahip oluşları, bir yönüyle bunun kolaylıklar sağlayacağını düşünmelerinden belki. Aksi takdirde Batı'nın dahadoğrusu uluslararası sisteminhakim unsurlarının husumetiniçekeceğimizi ve bunlarınbizimle uğraşıp, başımızı derdesokabileceğini düşünüyorlar.
Yağlı kemik ve koruma
Oysa başımızın zaten dertteolduğu ve kendi ayaklarımız üzerindedurmayı başaramadığımız müddetçebütün kazanımlarımızın birilerinepeşkeş çekmek zorunda olduğumuz,açık bir husus. Buradaki mesele,ülkemizi kontrol altında tutmaniyetindeki güçlerin, kendileri ileişbirliği yapanlara yönelik özelmuameleleri belki. Sömürdüklerikarşılığında onlara arada bir yağlıkemikler atmayı ihmal etmiyorlarçünkü. 'Teslim ol kurtul' anlayışınıbariz yönlerinden birisi de, bu kanaatteolanların hakim unsurlar tarafındangözetilip denetlenmelerinin yanı sırasürekli koruma altında da olmaları. Son dönemde ülkemizi çeşitlişekillerde karıştırmak isteyenlerinAvrupa ve Batı ülkelerindegördükleri hüsnü kabul bunun enaçık göstergelerinden. Referandumda'hayır' cenahında yer alanların, 'hayır'diyeceklerini açıklayan bazı unsurlarlaberaber zikredilmeyi sevmediklerinibiliyoruz, belki haklılar da. Ama'hayır' denilmesi konusunda enşiddetli tavırlarını gördüğümüzAvrupa ülkeleri ile aynı şeyi istiyorolmaları, kafalarında azıcık olsunsoru işaretleri oluşturmalıydı,olmadı. Özellikle de son dönemdebütün yaşadıklarımız, birilerininmümkün olduğu kadar zayıf vekendisinden istenilen her şeyiyapabilen bir Türkiye istedikleriniaçıkça gösteriyor. Başka sebeplerle aynıneticenin oluşması için çalışanların,durup ne istedikleri ve bunların olmasıhalinde ne gibi neticeler doğacağıkonusunda düşünmeleri gerek aslında...
Ama olmuyor... 16 Nisan, ülkemizinkendi ayakları üzerinde durabilmekararlılığı açısından önemli birdönüm noktasıydı. Şimdi sıra,bu adımın devamının getirilmesiyanında, yerli ve milli olanlarınkonuyu kavrayabilmeleri için atılacakadımlarda...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.