Gerçek hayatta da öyle midir, bilemeyiz. Ama filmlerde, göreve gönderilen ajanlara 'başına bir şeygelir ya da yakalanırsan,seni tanımıyoruz' denilir.
Son zamanlarda bu konuda bir racon değişikliği yaşandı sanki. Çünkü devletler başkaülkelerde menfaatleri içinçalışan kişilere açıktansahip çıkıyorlar artık. Bu kişiler bazında olmakla da kalmıyor üstelik.
Çünkü devletler terör örgütlerine bile sahip çıkabiliyorlar.
Almanlar mesela. Türkiye'devatanaihanetten yargılanan Can Dündar'ıen yüksek protokol kurallarınagöre ağırladıkları yetmiyormuşgibi, ülkemiz yargısının peşindeolduğu Deniz Yücel'i de açıkçasahipleniyorlar. Bu kişiye sahip çıkmagerekçeleri, görünürde gazeteci oluşu.
Ama nasıl bir gazetecilikse bu, adamın bütün derdi Türkiye aleyhine haberler yapmak, ülkemize ve yöneticilerine iftiralar atmak.
Almanya'nın bakanlarımızı konuşturmama tavrının arkasında, İstanbul'da Almanlara ait bir misafirhanede sakladıkları bu kişiyi yargıya teslim etmeme arzularının da olduğu anlaşılıyor.
Can Dündar ve Deniz Yücel meselesi, konunun en basit yanlarından belki.
Çünkü muhtemelen kendileri için çalışan bu kişilere sahip çıkmanın yanında, yine kendileri ile bağlantılı çalışan terör örgütlerine yardım ve yataklık etmekte de herhangi bir beis görmüyor Almanya.
Almanya başta olmak üzere, son derece demokrat ve insan haklarına görünürde çok saygılı olan başka bazı Avrupa devletleri, 16 Nisan'da yapılacak referandumla ilgili kampanya çalışmalarının bir bölümüne yani 'evet' yönünde yapılacaklara karşı çıkıyorlar.
Türkiye'den birileri 'hayır' cenahına oy devşirmek için 'Cumhurbaşkanlığı Sistemi ülkenin bölünmesine sebep olabilir' şarkıları söyleseler de, Avrupalılar yeni sistemin ülkeninbirlik ve bütünlüğünü artıracağınıanlamış durumdalar yani.
Malum, Avrupa ülkelerinden birçokları, Güneydoğu'dan kurtuluphafiflemiş az nüfuslu ve güçlü birordusu olan Türkiye'nin kendileri açısından cazip olduğunu düşünüyorlar.
SUDAN BAHANELER...
Merkezi yönetim toplantıların iptalleri ile ilgili olarak topu yerel yönetimlere atıyor. Onlar da otopark yok, binanın kapıları yetersiz, güvenlik açığı oluşabilir... gibi bahaneler uyduruyorlar.
Ama yerel yönetimlerin üst kuruluşu 'yeter artık' diyerek işin esasını açıklıyor: "İptalleri yerel yönetimlereyıkmaktan vazgeçin, çünküiptalleri siz istiyorsunuz, onlaryapıyor..."Çok sayıda insanımızın oykullanacağı bu ülkelerde 'evet'taraftarlarının da 'hayır' taraftarlarınında çalışma yapmaları vukuat-ı adiyedenaslında. Referandumda evetçıkacağını iyi bilen bu ülkelerdurumdan ciddi rahatsızlıkduydukları için, hiç değilse kendiülkelerindeki 'evet' yanlısı çalışmalaramani olmak istiyorlar belli ki. Avrupa'nın 'kendi yutarsalkımı, aleme verir talkını' usulüile çalıştığı zaten malum. Ancakreferandum kampanyalarının başladığıgünlerde, demokrasi dışı tutumlarınaadeta zirve yaptırmış durumdalar.
Ülkemiz bakanlarının katılması planlanan toplantıları sudanbahanelerle iptal ettirmelerinin,tam da onların istediğininaksine netice vereceği kesin.
Sadece bu sebeple 'evet' oylarının patlama yapacağını onlar da biliyorlar muhakkak. Ancak, yine de bunu yapmak zorunda hissediyorlar kendilerini.
Bu antidemokratik tavırları ile, 'hayır' çıkması için çalışan bizdekiişbirlikçilerine bir tür mesajverdiklerini düşünüyor olmalılar.
Belli ki bu konuda da racon değişmiş durumda... Eskiden olsa, 'evet' toplantılarına müdahale etmez, işbirlikçileri şikayet ettiğinde de, 'siz işinize bakın, biz niyetimizi belli etmemeliyiz' derlerdi çünkü...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.