Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler'in "Mucize: Gülen!" başlıklı yazısı:

Geçtiğimiz hafta televizyondan, gazete binasına geçerken girişte Hakkı Yalçın beni yakaladı! "Mahsun arıyor! Yeni filmin galasına davet ediyor!" dedi.
Daha cevap verme şansı bulamadan numarayı çevirdi. Mahsun eksik olmasın teklifini yineledi! Haliyle bize de filme gitmek kaldı!
Rahmetli Ufuk Güldemir'le gazetelerin attıkları değil atamadıkları manşetleri çok tartışırdık! Türkiye gibi GİZEMLİ İLİŞKİLERİN hüküm sürdüğü coğrafyada televizyonlar ve gazeteler çoğu zaman "TURPUN BÜYÜĞÜ HEYBEDE! SAKIN HA!" felsefesiyle çıkardı! Belli ailelerin çıkarları hiçbir dönem zedelenmezdi! Bir el, bir akıl bunları korurdu! Eğer gerçekten ilişkileri keşfetmek istiyor ve buna zaman ayırıyorsanız HAYAT sizi hiç ummadığınız yerlere sürüklerdi! Yolculuğun sonunda göreceğiniz KARE sizi hayrete düşürürdü! Son tahlilde burası BİZANS'tı! UMUDUN BİTTİĞİ YERDE MUCİZE BAŞLAR. Mahsun'un çektiği filmin yani MUCİZE 'nin mottosu buydu! İlgi çekici ve merak uyandırıcıydı! Daha önceleri de arkadaş sohbetlerinde"Mahsun'un görüntü yönetmenleri her kimse harika!" demişliğim vardı! Önceki gece de aynı duyguları yaşadım! Kamera sizi öyle yerlere götürüyordu ki "Burası gerçekten Türkiye mi?" sorusunu soruyordunuz! MUCİZE 'de de böyle oldu! Çekimlerin kalitesi, koordinat belirlemedeki ustalık apaçık ortadaydı! Film, konusunu da yaşanmış bir hikayeden alıyordu!
Oyuncular, performanslar, diyaloglar çok hoştu! Kamera dans ediyordu zaman zaman! Büyük emek vardı! ANADOLU'nun bilmediğiniz bir yerine gidiyor ve orada o filmi sanki yaşıyordunuz! Bütün bunlar perdeye gelenlerdi!
Bir de açık ve net söylenemeyenler vardı! Ya da ben öyle düşünüyordum!
Hiçbir şeyi BİR YÜZÜYLE kabul edemediğim için sorgulardım!
Aklımın yatmadığı bir şeyi kalbime indirip ücretsiz geçiş hakkı tanımazdım! Koltuğa iyice yerleşip filmi bir EKSPER edasıyla izledim!
Bir önceki gece de Russell Crowe'un SON UMUT'unu böyle izlemiştim!
Gerçek olduğu söylenen hikaye İzmir'in bir sahil kasabasında başlıyordu!
Rakı içen, balon satan, dedikodu yapan, denize giren, güneşlenen insanların bulunduğu bir tablo! Kısaca!
Filmin ilk bir iki dakikasından sonra kamera bir eve dalıyor ve orada bir karı-koca atışması görüyorsunuz! Filmin kahramanı işte oradaki ADAM! Filmin hiçbir yerinde bu MUALLİM 'in kimliği ile ilgili bir bilgi yok! İSMİ MAHİR! Geç gelen ŞARK HİZMETİ dolayısıyla MAHİR eşini, iki kızını geride bırakıp MENEMEN'den trene biner ve hiç bilmediği DOĞU'ya yelken açar Bakımlı, takım elbiseli, briyantinli, ince badem bıyıklı, düzenli biridir MAHİR HOCA! Gülümsemesi ve umudu hiç bitmez!
Otobüsten son durakta iner! İner ama son durak değildir orası! Devletin gidemediği yere okulu olmayan köye gitmesi için DAĞLARI aşması gerekecektir! Çaresiz Mahir Hoca öyle yapar! Elinde valiziyle köye yaklaştığında hareketlilik başlar! Silahların gölgesinde karşılansa da öyle bir bağ kurar ki köy halkı onu kendinden sayar!
1960 darbesi olmuş herkes evine çekilmişken HOCA yerinde durmaz köye okul yaptırmak için şehre iner!
Ancak kritik zamanlarda kimse HİZMET etmeyi düşünmez! Hoca bunun üzerine İZMİR'den aldığı 2 bin lira ile okul için gerekli parayı bulur! DAĞDAKİ EŞKIYA da gelip o köyün tanınmış ailesine katılır ve hep birlikte OKUL hızla yapılır!
Muallim Bey okul yapımından önce "Kız çocuklarının da gelmesini şart koştuğu" için köyün bütün çocukları dershaneye gelir ve eğitim başlar! Köyde aşiret reisi gibi görünen adamın 6 erkek çocuğu vardır! Kahramanlardan biri budur! Ancak çocuklardan biri SAKATTIR! Adı da AZİZ 'dir!
Aziz neredeyse filmin her karesinde vardır! Sağlıklı yürüyemeyen, koşamayan, konuşamayan AZİZ 'in tek dostu başı boş şekilde peşinden giden atı'dır! Aziz bir de köy çocuklarından sopa yemektedir sık sık! Yerel motiflerle, esprilerle süslenen senaryoda AZİZ 'in iki erkek kardeşi komşu köyden kızlarla evlenir! Anne ve diğer gelinler gidip kendi ritüelleri içinde kızları onaylayıp alıp gelirler!
Bir gün AZİZ 'in babası şehirde bir adamı VURULMAKTAN kurtarır!
Ve DOĞU'nun kuralları işlemeye başlar! Adam "Sen benim hayatımı kurtardın. Ne dilersen dile benden!" der! Aziz'in babası "Teşekkür" edip devam eder! Ancak adam ısrar eder ve "Bekar oğlun var mı?" diye sorar! "Var ama sakat!" cevabını alsa da kızını vereceğini söyler ve PERİ gibi bir kız AZİZ 'in eşi olur!
Bütün bunlar olurken MUALLİM okulun yapımında, çocuklara gösterdiği özende, meydana diktiği TÜRK BAYRAĞI'nda ve AZİZ 'e yaklaşırken sarf ettiği emekte iyice göze batar!
Zaten filmin amacı da bu insanüstü anlayışı bize göstermekti!
Aziz 31 yaşında olmasına rağmen küçük çocuklarla okula başlar! Akan salyalarını, sümüklerini MUALLİM temizler! Kendi ailesinden çok AZİZ 'e O sahip çıkar! Sabır taşıdır Mahir Hoca! Bıkmaz, usanmaz, kızmaz ve gülümsemesini hiç eksik etmez!
Kimsenin yapamayacağını yapar ve ayakta duramayan, ellerini kullanamayan, burnunu bile temizleyemeyen bir yetişkine okuma yazma öğretir! AZİZ 'in eşi rüya gibi bir kız olduğu için dedikodular alıp başını gider! Kız "Ne işin var o sakatla!" dedikodularından bıkmıştır! Muallim bunu da çözecektir!
Aziz eşini alır ve bir veda mektubuyla ortadan kaybolur! İZMİR'e gitmiştir ama filmin sonuna kadar bunu kimse bilemeyecektir! MENEMEN'den yani KUBİLAY'ın şehit edildiği yerden trene binen MUALLİM , geldiği coğrafyayı etkilemiştir! HİZMET'iyle imzasını atmıştır! Dağdaki CELİLO'nun bile teslim olmasını sağlamıştır! Hayat kurtarmış iz bırakmıştır! Ve gülümsemesini, iyiliğini, sabrını, cesaretini, anlayışını hiç elden bırakmadan!
Dediğim gibi filmde MUALLİMLE ilgili açıklayıcı bir not bir sahne yoktu! AMA ben hocanın Fethullah Gülen olduğunu düşündüm!
Belki çok kişinin anlayamayacağı küçük küçük mesajlar vardı! Yazan-yöneten Mahsun Kırmızıgül muhtemelen bunu biliyordu!
Atılan manşetle değil de atılamayan manşetle karşı karşıya kaldığımı hissettim!
Mahsun Kırmızıgül emek vermiş, bir film çekmiş ama KAHRAMANI bizim çözmemizi istiyor gibiydi!
Kusursuz gösterdiği bir MUALLİM 'i beyaz perdeye taşımıştı!
Ama gizli MESAJI bence MUALLİM 'di! AZİZ de bence Millet'ti!
Sakat bir topluma sahip çıkmayı ve onu düzeltmeyi anlatıyordu! Bu da Hoca'nın başarısıydı! Öyle gösteriliyordu!
Okulla, eğitimle, azimle nelere imza atılabileceği işaret ediliyordu! MENEMEN'den kalkan trenin "tarih yazdığı" bilinçaltına veriliyordu! CELİLO ise o dağlardaki isyanın sembolüydü! O da gelip yakayı ele vermişti! Bugüne mesaj yani!
Devletten önce gittiği yerlerde izi olduğu söylenen ve tek göz odada yaşayan MUALLİM nasıl oluyordu da şimdilerde kötüleniyordu!
Oysa o MUCİZE 'ydi!
Umudun bittiği yerde başlardı.
Oslo'nun sızması, herkesin dinlenmesi, yatak odalarından kayıt yapılması, hedefteki kişilerin izlenmesi, günahsız insanların içeri atılması, "kitap yazdı" diye insanların başının belaya girmesi, "çamur at izi kalsın" denilerek yol alınması, tasfiyelerin acımadan yerine getirilmesi, darbecileri bahane edip orduya kumpas kurulması meselelerine girilmese de Mahsun Kırmızıgül'ün yaptığı film tartışmaya adaydı!
Kripto telefonların nasıl dinlendiğinin bir açıklaması olmasa da film bir dönemi anlatıyordu! O dönemde Türk Bayrağı, Kur'an-ı Kerim ve vatan toprağı vardı!
Buna kimse itiraz etmez, edemezdi!
Galiba sorun daha sonra yaşandı!
Yani son dönemde!
Belki Mahsun bunu da seneye çeker!
Arkasında hiç de fena olmayan bir destek var! Gördüğüm kadarıyla sponsorlar içinde PALMALİ grup da var!
Sinemaya destek olanlara şapka çıkarıyorum! İyi ki varlar! DOĞU ile BATI'yı birbirine bağladığını iddia eden MUALLİM son finalde DEVLETE AİT gibi duran SİYAH OTOMOBİLLE köye gelir ve mutlu son orada yaşanır! AZİZ iyileşmiş ve çoluk çocuğa karışmıştır! Muallim, SAKATI bile hayata döndürmüştür! Tabii bunlar benim gördüklerim! Belki de hiç böyle bir şey yoktur! Bilemem! Ben kendi penceremin kurbanıyım! Ama keyifli 2 saat geçirdim! Ha bu arada ne zamandır yazacağım...
Konuyla hiç ilgisi yok ama petrol işiyle uğraşanlar acaba gemilerdeki mal ile indirdikleri arasından bir farka imza atıyorlar mı! Ya da kestirmeden sorayım!
Ne kadarını faturasız indiriyorlar!
Vergiye katmadan yani!

MUCİZE FİLMİNİN FRAGMANI