Burçin Abdullah: 'Babaannem de mülteciydi'
İktisat eğimi gören, ardından da Amerika’da master yapan Burçin Abdullah, niye oyuncu olduğunu anlattı: Bankada çalışırken sürekli ‘Burada ben ne yapıyorum?’ diyordum. Bilgisayar başında, kapalı ortamda kendimi tamamlanmamış hissediyorum. Oyunculuk bana çok iyi geliyor; hasta olsam sahnede iyileşiyorum
Herkes onu yıllar önce yayınlanan bir dizide canlandırdığı küçük kız 'Lamia' olarak tanıdı. Yıllar geçti ve o küçük kız tam anlamıyla oyunculukta profesyonelliğe geçiş yaparak sinema, tiyatro ve dizilerde roller almaya başladı. Burçin Abdullah'tan söz ediyorum. Bugüne kadar hiç kimsenin bilmediği bir hikayeye sahip olan Burçin Abdullah ile babaannesinin mülteci oluşunu, dedesinin babaannesine duyduğu aşkı, mahallesinde tanıdığı Suriyeli mültecileri konuştuk. Geçtiğimiz hafta vizyona giren 'Adam mısın!' filminde rol alan oyuncu Burçin Abdullah, samimi açıklamalarda bulundu.
'Adam mısın!' filminden bahseder misiniz?
'Adam mısın!' absürt komedi tarzında bir film ve filmin kahramanları da herkes tarafından biliniyor. Beyaz TV'deki 'Derin Futbol' ekibi ile Ceyhun Yılmaz, Kadir Çöpdemir, Nagehan Alçı ve Duygu Şen var. Filmin gizemi bozulmasın diye rolümü çok anlatamıyorum. Sadece şu kadarını diyebilirim; naifliği ve temizliği ile bu beş adamın sevdiği, sahiplendiği bir genç kızı canlandırıyorum.
SORUMLULUKLARIM VAR
'Derin Futbol'u takip ediyor muydunuz?
Evet, ara ara izliyorum. Babam ciddi bir futbol fanatiği, Sinan Ağabey'in (Engin) de hayranı. Ben de babam gibi koyu Beşiktaşlıyım. 'Derin Futbol' ekibiyle ilgili bilgim çok fazla değildi ama tabii ki hepsi tanıdığım isimlerdi. Zaten Türkiye'ye mal olmuş isimler; Ertem Şener, Ahmet Çakar, Sinan Engin, Abdülkerim Durmaz ve Rasim Ozan Kütahyalı. Hepsi bana çekimler boyunca kızları, kız kardeşleri gibi davrandı ve onları tanımak benim için büyük bir şeref oldu.
'Adam mısın!' filminden bahseder misiniz?
'Adam mısın!' absürt komedi tarzında bir film ve filmin kahramanları da herkes tarafından biliniyor. Beyaz TV'deki 'Derin Futbol' ekibi ile Ceyhun Yılmaz, Kadir Çöpdemir, Nagehan Alçı ve Duygu Şen var. Filmin gizemi bozulmasın diye rolümü çok anlatamıyorum. Sadece şu kadarını diyebilirim; naifliği ve temizliği ile bu beş adamın sevdiği, sahiplendiği bir genç kızı canlandırıyorum.
SORUMLULUKLARIM VAR
'Derin Futbol'u takip ediyor muydunuz?
Evet, ara ara izliyorum. Babam ciddi bir futbol fanatiği, Sinan Ağabey'in (Engin) de hayranı. Ben de babam gibi koyu Beşiktaşlıyım. 'Derin Futbol' ekibiyle ilgili bilgim çok fazla değildi ama tabii ki hepsi tanıdığım isimlerdi. Zaten Türkiye'ye mal olmuş isimler; Ertem Şener, Ahmet Çakar, Sinan Engin, Abdülkerim Durmaz ve Rasim Ozan Kütahyalı. Hepsi bana çekimler boyunca kızları, kız kardeşleri gibi davrandı ve onları tanımak benim için büyük bir şeref oldu.
Maneviyatınızın güçlü olduğunu duydum...
Bunu birileriyle mukayese etmemek lazım. Herkesin kendisiyle ilgili bir durum. Nasıl söyleyeyim, yani aslında bu tip konuları paylaşmanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum.
Niçin? Sizler göz önünde olan insanlarsınız, yüksek sesle bazı şeyleri dile getirmeniz etkili olabilir...
Bu bir inanış meselesi, kimsenin de inancına bir şey diyemem. Herkes kendi dünyasında, kendi oluşturduğu çemberin içinde. Bu çembere neleri katarsa; o, onun için bir sorumluluktur. Benim de sorumluğum olduğunu düşünüyor ve sorumluluklarımı kendi inanışım içinde yerine getirmeye çalışıyorum.
AİLEMDEN SONRA İŞİM GELİYOR
İktisat eğitimi almışsınız. 'Oyunculuk camiasında ne işim var?' diye kendinizi sorguladığınız olmuyor mu?
Ben bankada çalıştım belli bir dönem, aslında o zaman 'Burada ne yapıyorum?' dedim. Çünkü hiç benlik bir iş değildi. Ekonomi okudum, çok sevdim, o yüzden de asistanlık yaptım. Sonra Amerika'ya gittim, bu işin master'ını yaptım. Fakat bankada çalıştıktan sonra o işi yapamayacağımı anladım. Bu biraz da Allah'ın rızkı ile alakalı bir durum ama bilgisayar başında, kapalı ortamda oturduğumda kendimi tamamlanmış hissetmiyorum, üretemiyorum. Şimdi yaptığım işte de insanlar 'Ne üretiyorsun?' diyebilir ama kendim için bir şeyler yapıyorum ve oyunculuğu çok seviyorum; anlatamam. Şu an biraz rahatsızım mesela ama bu hasta halimle tiyatroya gideceğim ve oraya gittiğimde sahnede iyileşeceğimi biliyorum. Çünkü bana o kadar iyi gelen bir işi yapıyorum ki. Bu aşık olmakla alakalı... Ailemden sonra benim için işim geliyor. Bu işi yapmasaydım çok mutsuz olurdum.
Bankacılıktan sonra başka bir iş de yapabilirdiniz. Neden oyunculuk?
Bu meslekten besleniyorum, manevi anlamda beni çok doyuruyor. Ne zamanlar doyuruyor; yaptığım iş sonuçlandığında, insanlar beğendiğinde, güzel yorumlar aldığımda. Oyuncu ne ister? Beğenilmek ister, insanlar tarafından farkındalığı artsın ister. Eğer ben de böyle bir yere gidiyorsam mutlu oluyorum. Çünkü bu gerçekten oyuncu psikolojisinde yer alan bir durum.
SETTE YUVAMDA GİBİ HİSEDİYORUM
Ego ve tatmin durumu diyorsunuz o zaman...
Ego herkeste var. Ego olmazsa insan kendini sevemez, kendi için yatırım yapamaz. Bu ego -ki egosantrik durumlardan bahsetmiyorum, sadece kendine değer vermeden bahsediyorum- kendimi değerli hissettiğim bir ortam... Oyunculuğa bu yüzden aşık olabilirim. Açıkçası bunu sorgulamadım, derinlerinde ne yatıyordur diye düşünmedim. Ben koşulsuz olarak bu işte çok mutluyum. Sete gittiğimde yuvamda gibiyim, orada kim varsa; kuaför, makyöz, kostümcü, reji vs., benim kardeşim gibi oluyorlar. Bu işi sevdiğim için setteki herkesi sahiplenebiliyorum.
Taktir ve mutluluk varsa diyecek bir şey yok...
Evet, mesela şu anda tiyatroda beraber çalıştığım arkadaşlarım hepsi gerçekten benim abim, kardeşim, ablam oldular.
O renkli dünya hiç de temiz değil aslında. Kötü şeyler yaşamadınız mı hiç?
Benim başıma gelmedi çünkü şöyle olduğunu düşünüyorum; hayatımızdan geçen her insan bizim aynamız. Dolayısıyla biz içimizde neler barındırıyorsak, karşımızdaki insanda onları görüyoruz. Belki de bu kadar mutlu olmamın nedeni; zaten özümde yaptığım işte çok mutlu olmamdan kaynaklanıyor. Canım sıkıldığında tiyatrodan arkadaşlarımı arıyorum ve beni ailelerinden bir parçaymışım gibi dinliyorlar. Mesela bir role hazırlanmam gerekiyor; oyuncu koçum gibi beni çalıştırıyorlar. Hayatım gerçekten istediğim gibi şekilleniyor.
BABAANNEM MÜLTECİ OLUNCA DEDEM HASRETİNDEN KANSER OLMUŞ
Bugüne kadar hiç kimsenin bilmediği bir hikayeniz var. Fakat günümüzde Türkiye'de yaşanan bir konuyla benzerlik gösterdiği için sizden onu dinlemek istiyorum.
Babaannemle ilgili olan durumumu kastediyorsunuz.
Evet. Türkiye, son aylarda Suriye'deki zulümden kaçan binlerce masum insana kol kanat gerip onları misafir ediyor. Bu mülteci konusunda da bazıları hoşnut olmuyor. Siz bu durumu yaşayan bir aile olarak neler söylemek istersiniz?
Benim ailem Romanya Tatarı. Yıllar önce babaannem Pakize Abdula, Çavuşesku'nun zulmüne dayanamayarak önce İtalya'ya, ardından Amerika'ya kaçarak mülteci olmuş.
Kendi topraklarını bırakıp kıta değiştirme çok zor...
O insanların duygu ve düşüncelerini doğru anlamalıyız. Bizlerden neler beklediklerini hissetmemiz gerek; kim bilir belki gülümsemeyle birlikte samimi bir selam, belki hislerini anlatacağı bir sohbet, belki de giyecek-yiyecek, içecek veya barınma ihtiyacı... Hükümetimizin, mülteciler konusundaki tutumunu çok beğeniyorum. Annemle birlikte yıllardır Fatih'te, Vatan Caddesi'nde yaşıyorum. Bizim semtimizde de birçok mülteci insan bulunuyor.Aralarında birebir tanıdıklarım, sohbet ettiklerim var. Düşünsenize;bir anda evinizi, işinizi, ailenizi kısacası her şeyinizi bırakıp istemeden başka bir hayat yaşamaya zorlanıyorsunuz. Ne kadar zor bir durum değil mi? Bir görseniz; aralarında işadamları, gazeteciler, esnaflar var. Hepsi, her şeylerini bırakıp gelmişler. Babaannemin de anlattıklarını dinlediğimde; bugün ülkemizde bizlerin misafir ettiği mültecileri daha iyi anlayabiliyorum. Babaannem de Amerika'da uzun yıllar çok zorluklar yaşamış, tanımadığı insanların yanında birçok işle uğraşıp ayakta kalmış. Onun yokluğunda Romanya'daki dedem üzüntüden kanser olmuş. Sonra babaannemin yanına gitmişfakat o müthiş kavuşmadan bir ay sonra vefat etmiş.