Pazar 16:00. Taksim Meydanı'ndayım. Haber nöbeti, meydan nöbeti, fark yok, adını ne koyarsanız koyun. Meydan kalabalık. Herkes var. Partisi önemli değil. Herkes orada. Millet birarada. Zaten önemli olan bu. Böyle günlerde 'ama' olmaz, ama! Meydanda parti, sendika v.s. bayrağı olmamalıydı. Vardı. İsimleri önemli değil. 'Biz de oradaydık' demekti amaçları. Dediler. Kürsüye gelelim. Türküler çalıyor. O da güzel. Şehitlerimiz var eğlenceli olmamalı türküler. Zaten değil. Onur Akın bir - iki türkü okuyor. Sonra başkaları. Ama! Ama 'Çav Bella' çalıyor bir ara. Neden? Darbeye dur demenin yolu mu, çav bella? Meydandaki kalabalığın bir kısmı merak ediyor bunu. Ama ses etmiyor kimse. Dinliyor. Hoparlörler bangır bangır... 'Sen ey partizan, beni de götür, çav bella çav bella çav çav çav. Beni de götür dağlarınıza, dayanamam tutsaklığa.' Çav Bella bitti. CHP Lideri kürsüye geldi. Taksim Bildirisi okundu. 10 maddeden oluşuyor bildiri. İçinde FETO - FETÖ ya da Gülen benzeri bir tek kelime geçmiyor. Acaba neden? O geceki terörün tek sorumlusu ortada yok. Ama metinde '15 Temmuz darbe girişimi, 3. sınıf demokrasinin ortaya çıkardığı bir tablodur' deniyor. Tartışılır bu cümle tartışılacaktır da. Saat 19:15 civarı. Kürsüden duyuru yapılıyor. 'Sevgili dostlar, mitingimiz sona erdi. Hepinize çok teşekkür ederiz' Saat 19:30. Biri geldi yanıma. - Abi ben Diyarbakırlıyım. 1 haftadır buradayım. Teşekkür ederiz dediler, herkes dağılıyor. Ama biz gitmiyoruz. Tayyip Erdoğan git demedikçe eve gitmeyiz. Bunu söyleyin... - Tamam kardeşim. Söyledik, söyleyeceğiz. Saat 20:00. Meydan artık nöbetçilere emanet. 9 gündür 'gık' demeden nöbet tutanlara. Kürsü aynı kürsü. Ses başka. Necip Fazıl konuşuyor bu defa. Kendi sesinden. Sakarya Türküsü. Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!.. MURAT GENER